ISSN 1303-6637 | e-ISSN 1308-531X
TÜRKİYE AİLE HEKİMLİĞİ DERGİSİ - Türk Aile Hek Derg: 24 (1)
Cilt: 24  Sayı: 1 - 2020
KLINIK MAKALE
1. 
Dergimizin yeni sayısı ve COVID-19 pandemisi
New issue of our journal and COVID-19 pandemic
Esra Saatçı
doi: 10.15511/tahd.20.00101  Sayfalar 1 - 2
Makale Özeti |Tam Metin PDF

ORIJINAL ARAŞTIRMA
2. 
Evde sağlık hizmeti alan trakeotomili ve mekanik ventilatöre bağımlı çocukların değerlendirilmesi
Evaluation of home health service care children with tracheotomy and mechanical ventilator
Dursun Mehmet Mehel, Mehmet Çelebi, Doğukan Özdemir, Gökhan Akgül, Erdinç Yavuz
doi: 10.15511/tahd.20.00103  Sayfalar 3 - 11
Amaç: Bu çalışmada Samsun ilinde evde sağlık hizmeti verilen trakeotomili ve mekanik ventilatöre bağımlı çocuk hastaların klinik özellikleri, bakım veren ailelerinin sosyoekonomik durumları ve hastalık süreci ile ilgili tutumlarının değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Yöntem: Haziran 2015- Haziran 2019 tarihleri arasında Samsun Eğitim ve Araştırma Hastanesi Evde Sağlık Hizmetleri birimine kayıtlı, evlerinde takip edilen trakeotomili ve mekanik ventilatöre bağımlı toplam 32 çocuk hasta retrospektif olarak değerlendirilmiştir. Çocuk hastaların ailelerine bilgi verilip sözlü ve yazılı onamları alındıktan sonra 19 sorudan oluşan anket formu araştırıcı tarafından ev ziyareti esnasında ebeveynlere sorularak dolduruldu. Anket soruları ile çocukların demografik ve tıbbi verileri, ailelerin sosyo-demografik ve ekonomik özellikleri, hastalık süreciyle ilgili eğitimleri ve psikolojik durumları değerlendirildi. İstatistiksel değerlendirme yüzdelik oranlar verilerek yapıldı. Bulgular: Çalışma grubumuzda yaşları 1 ile 16 arasında değişen, 19’u erkek (%59,3), 13’ü kız (%40,6) hasta bulunmaktadır. Çocuk hastaların 28’i mekanik ventilatöre bağlı takip edilirken, 4 çocuk hasta sadece trakeotomi ile takip edilmektedir. Kırk sekiz aylık takip sürecinde 5 ventilatöre bağımlı çocuk hasta vefat etmiş ve 2 çocuk hastanın trakeotomisi kapatılmıştır. Takip edilen çocuk hastalarımızın primer hastalıkları gruplandırıldığında 16’sının (%50) nörolojik, 6’sının (%18,7) solunum yolları hastalığı, 5’inin (%15,6) kas hastalığı ve 5’inin de (%15,6) metabolik hastalıkları olduğu tespit edildi. Trakeotomili ve ventilatöre bağımlı çocuk hastaların bakımına evlerinde devam eden ailelerin 31’i (%96,8) iş ve sosyal hayatlarının etkilendiğini, biri ise etkilenmediğini bildirdi. Ebeveynlerden baba, çocuğun beklenmedik durumlarında işe gidemediğini, işte ise de eve gelmek zorunda kaldığını bildirdi. Anneler ise çocuğunu hiçbir şekilde yalnız bırakamadığını, ev dışına çıkamadığını, alışverişlerini bile çoğunlukla komşularının yaptığını belirtti. Çocuk hastaların tamamına annelerinin baktığı, taburcu olmadan önce annelerin 31’inin (%96,8) hastalık süreci ve tıbbi cihazların bakımı ve kullanımı ile ilgili eğitim almalarına rağmen kendilerini yeterli görmediklerini bildirdiler. Sonuç: Trakeotomili ve mekanik ventilatöre bağımlı çocukların hastaneye mükerrer yatışlarını azaltmak, evde sağlık hizmetleri bünyesindeki ilgili sağlık çalışanlarına konu ile ilgili hizmet içi eğitimler vermek ve bakım veren ailelere ekonomik, sosyal ve psikolojik destek sağlamak için geniş kapsamlı çalışmalar yapılmasına gereksinim olduğu kanaatindeyiz.

3. 
İnternet kafelerdeki sık zaman geçiren gençlerde internet bağımlılığı, dikkat eksikliği ve dürtüsellik
Internet addiction, attention deficit and impulsivity among young people in internet cafes
Müberra Kulu, Filiz Özsoy
doi: 10.15511/tahd.20.00112  Sayfalar 12 - 22
Amaç: İnternet kullanan kişi sayısının her geçen gün artması ile ‘Patolojik, aşırı ya da uygun olmayan internet kullanımı’ ve ‘internet bağımlılığı’ gibi tanımlar ve hastalıklar ortaya çıkmıştır. Bu çalışmada; internet kafelere gitme alışkanlığı olan gençlerin internet bağımlılığı ve dürtüsellik düzeyleri ile dikkat eksikliği ve hiperaktivite özelliklerini incelemeyi amaçladık. Yöntem: İzin alınan iki ayrı internet kafeye aynı mevsim içinde, hafta sonları, birer hafta arayla toplamda on defa gidilerek 150 kişi ile görüşüldü. Çalışmaya dahil edilme kriterlerini karşılayan internet kafelere devam etme alışkanlığı olan toplam 60 kişi olgu grubuna, 50 kişi de kontrol grubuna alındı. Tüm katılımcılara; sosyodemografik veri formu, internet bağımlılığı ölçeği (İBÖ), Barratt dürtüsellik ölçeği (BIS-11), erişkin dikkat eksikliği bozukluğu/dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu tanı ve değerlendirme envanteri (DEB/DEHB ölçeği) uygulandı. Bulgular: İnternet kafelere gitme alışkanlığı olan kişilerin İBÖ, dikkatle ilişkili dürtüsellik, motor dürtüsellik ve BIS-11 toplam puanları ile DEB/DEHB tüm alt boyutları kontrol grubundan anlamlı olarak yüksek saptanmıştır. Beraberinde; İBÖ ile DEB/ DEHB ölçeğinin 1. (dikkatle ilişkili kısım) ve 2. (hiperaktivite kısmı) bölümleri ve BIS-11 motor dürtüsellik alt boyutu ve DEB/ DEHB ölçeğinin tüm alt boyutları pozitif ilişkili bulunmuştur. Sonuç: Elde ettiğimiz sonuçlara dayanarak internet kafelere gitme alışkanlığı olan kişilerin internet bağımlılığı, dürtüsellik ve dikkat dağınıklığı açısından riskli oldukları görüldü. Bu kişilerin kafelerde fazla zaman geçirdikleri, buralarda para harcadıkları ve buna bağlı olarak da iş/okul başarılarında düşme yaşanabileceği çıkarımı yapılabilir. Tüm bu sonuçlardan yola çıkarak önemli bir internet bağlantı alanı olan internet kafelerin denetimlerinin daha kapsamlı yapılması, olası zararlı sonuçların önlenebilmesi için ileri araştırmaların yapılması gerekmektedir.

4. 
Yarı kırsal bölgede annelerin gebelik ve doğum sonrası sigara içme davranışı
Smoking behaviors of mothers during pregnancy and postpartum in a semirural area
Ahmet Ergin, Ramazan Reha Erken, Ayşen Til, Havva Kasal
doi: 10.15511/tahd.20.00123  Sayfalar 23 - 31
Amaç: Bu araştırmanın amacı Denizli Honaz ilçesine bağlı Kaklık, Kocabaş ve Pınarkent Mahalleleri’nde 12-24 aylık çocuğu olan annelerin gebelik ve doğum sonrası sigara içme davranışlarını ve bunları etkileyen faktörleri belirlemektir. Yöntem: Kesitsel tipteki bu araştırma Ekim-Kasım 2014 tarihlerinde yapılmıştır. Evrenini Honaz, Kaklık, Kocabaş ve Pınarkent Aile Sağlığı Merkezi (ASM)’nde kayıtlı 12-24 aylık çocuğu olan 459 kadın oluşturmaktadır. Örneklem seçimine gidilmeden evren üze-rinde çalışılmış, araştırmaya toplam 254 kadın katılmıştır. Veriler araştırmacılar tarafından hazırlanan sosyo-demografik özellikleri sorgulayan 10 soru, sigara kullanımını ve maruziyetini sorgulayan 21 soru olmak üzere toplam 31 sorudan oluşan anket formu ile toplanmıştır. Bulgular: Katılımcı annelerin yaş ortalaması 28,4±5,4 yıldır ve %64,6’sının (n=164) öğrenim düzeyi ortaokul ve altıdır. Katılımcıların %79,1’i (n=201) hayatı boyunca hiç sigara içmemiş, %12,6’sı (n=32) halen içmekte ve %8,3’ü (n=21) ise sigarayı bırakmıştır. Sigara içmiş olan annelerin %35,8’i (n=19) gebeliği sırasında sigara tüketmiştir. Gebelikte sigara içme durumunu sadece annenin çalışma durumu etkilemektedir. Çalışan annelerin %81,8’i (n=9), çalışmayan annelerin ise %23,8’i (n=10) gebelikte sigara kullanmıştır (p<0,001). Gebeliklerinde sigara içen kadınların %78,1’i sigara bırakma konusunda bir hekim veya hemşireden yeterli bırakma tavsiyesi ve desteği almamıştır. Gebeliği sırasında sigarayı bırakmış 34 kişinin 27’si (%79,4) doğum sonrası sigaraya tekrar başlanmıştır. Sonuç: Bu araştırmada, sigara içen gebelerin hizmet aldıkları sağlık çalışanlarınca sigarayı bırakmaya yönelik eğitim ve danışmanlık alma oranlarının düşük olduğu belirlenmiştir. Gebelikte sigara tüketilmesinin anne ve yenidoğan sağlığı üzerine olan zararlı etkileri bilindiğinden, bu konu hakkında sağlık personeline ve halka verilecek eğitim programlarının planlanmasına yönelik girişimler arttırılmalıdır.

5. 
18 yaş ve üzeri kadınlarda meme kanseri risk düzeyinin belirlenmesi
Determination of breast cancer risk level in women 18 years of age or older
Elif Serap Esen, Beray Gelmez Taş, Güzin Zeren Öztürk, Dilek Toprak
doi: 10.15511/tahd.20.00132  Sayfalar 32 - 40
Amaç: Kanser dünyadaki ölüm sebepleri arasında önemli yere sahiptir. Dünyada ve ülkemizde de kadınlarda meme kanseri en sık görülen kanserdir. Bu nedenle çalışmamızda 18 yaş üstü kadınların meme kanseri risk faktörlerini belirleyip sosyodemografik verilerle ilişkisini ve tanı araçları hakkındaki bilgi düzeylerini değerlendirmeyi amaçladık. Yöntem: Bu çalışma 01.10.2018 – 31.12.2018 tarihlerinde Şişli Hamidiye Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi Aile Hekimliği Polikliniği’nde gerçekleştirildi. Yüz yüze görüşme ile hastalara tarafımızdan hazırlanan sosyodemografik faktörlerin yanı sıra, meme kanseri tanı araçları hakkında bilgilerinin sorgulandığı anket ve Meme Kanseri Risk Değerlendirme Formu uygulandı. İstatistiksel analizde SPSS 15.0 for Windows programı kullanıldı, anlamlılık seviyesi p<0,05 olarak kabul edildi. Bulgular: Çalışmaya katılan 300 gönüllünün yaş ortalaması 40,3±15,3 (18-85) olarak saptandı. Katılımcıların meme kanseri risk puan ortalamaları 146,5±63,9 (50-580) olarak belirlendi. Meme kanseri için, kadınların %91,3’ünün (n=274) düşük, %8,7’sinin (n=26) yüksek riske sahip olduğu bulundu. Meme kanseri risk grupları ile katılımcıların sosoyodemografik özellikleri ve klinik durumları arasındaki ilişkiye bakıldığında; BKİ, medeni durum, menstürasyon başlama yaşı, ailede meme kanseri öyküsü ve kendinde kanser öyküsü olması arasında istatistiksel olarak anlamlı ilişki saptandı (sırasıyla p=0,014; p=0,007; p=0,01; p<0,001, p<0,001). Boşanmışlarda risk yüksekti. Ayrıca yaş arttıkça ve ilk menstrüasyon yaşı azaldıkça risk puanı artmaktaydı. Meme kanseri tanı yöntemlerini bilme oranı 18-29 yaş grubunda düşük, 41-50 yaş grubunda yüksekti (p=0,009). Eğitim durumu lise ve üzerinde olanların, lise altı eğitim düzeyine sahip olanlara göre; ailesinde meme kanseri öyküsü olanlar olmayanlara göre ve doktor tarafından meme muayenesi yaptıranların yaptırmayanlara göre meme kanseri tanı yöntemlerini bilme oranları anlamlı olarak daha yüksekti (sırasıyla; p=0,03; p=0,012; p<0,001). Sonuç: Çalışma grubumuzda yaş, menstrüasyon başlama yaşı, ailede meme kanseri öyküsü ve kendinde kanser öyküsü olması meme kanseri riskini arttıran önemli faktörler olarak belirlendi.

6. 
Sağlık çalışanlarında psikolojik iyi oluş düzeyi ile sanal ortamda yalnızlık düzeyi arasındaki ilişki*
The relationship between psychological well-being level and virtual environment loneliness level in health workers
Nazlı Şensoy, Pınar Kurttaş Çolak, Nurhan Doğan
doi: 10.15511/tahd.20.00141  Sayfalar 41 - 50
Amaç: Gündelik hayatımızda giderek daha çok yer alan internet/ sosyal medya kullanımı, kişiler arası iletişim ve ilişkilere yeni boyutlar kazandırmıştır. Çalışmanın amacı, sağlık çalışanlarında psikolojik iyi oluş ve yalnızlık düzeyi arasında bir ilişkinin olup olmadığını araştırmak ve demografik değişkenlerin etkisini belirlemektir. Yöntem: Tanımlayıcı tipteki bu araştırmanın örneklemini, üniversite hastanesinde çalışan 325 sağlık çalışanı oluşturdu. Araştırma verileri Kişisel bilgi formu, Çok Boyutlu Psikolojik İyi Oluş Ölçeği (ÇBPİO) ve Sanal Ortam Yalnızlık Ölçeği (SOYÖ) sorularının yer aldığı anket formu ile toplandı. İstatistiksel yöntem olarak tanımlayıcı istatistikler, Mann-Whitney U, Kruskall– Wallis H ve Spearman Korelasyon analiz testleri kullanıldı ve p<0,05 anlamlı kabul edildi. Bulgular: Katılımcıların yaş ortalaması 30,47±3,28, %80’ini kadın, %62,8’i evli, %54,2’si hemşire, %65,5’i lisansyüksek lisans mezunu olduğu saptandı. Katılımcıların ÇBPİO ve SOYÖ ölçeklerinden aldıkları ortalama puanları sırasıyla 3,39±0,36 ve 3,19±0,53’dür. Araştırma görevlisi hekimlerin, 5 yıl ve altında çalışanların, gelir düzeyi algısı düşük olan, kariyerini başarısız olarak değerlendiren ve sosyal medya/interneti 1-3 sa kullanan katılımcıların ÇBPİÖ puanları düşüktü (p<0,05). Yalnızlık ve psikolojik iyi oluş arasındaki ilişki Spearman Korelasyon analizi ile incelendi ve aralarında düşük düzeyde negatif yönlü istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulundu (r=-0,27; p<0,05). Sonuç: İnsanın yaşadığı hayatın bir anlamı olduğu düşüncesine sahip olması durumunun psikolojik iyi oluşun en güçlü belirleyicisi olduğu saptandı. Bireylerin psikolojik iyi oluş düzeyleri arttıkça sanal yalnızlık ve paylaşımları da azalmaktadır.

OLGU SUNUMU
7. 
Benign pigmente bir lezyon: Siyah kıllı dil olgusu
A benign pigmented lesion: A case of black hairy tongue
Merve Yüzbaşıoğlu, Gizem Karagözlü
doi: 10.15511/tahd.20.00151  Sayfalar 51 - 55
Siyah kıllı dil benign, genellikle kendini sınırlayan ve asemptomik olan, dilin dorsumundaki filiform papillaların hipertrofisi ile karakterizedir. Toplumda sık görülmesine rağmen nadir tanı alan bir durumdur. Siyah renk haricinde sarı, kahverengi, yeşil, mavi renklerde de görülebilen bir bulgudur. Etiyolojisinde düşük oral hijyen, sigara, alkol, çay, kahve tüketimi ve bazı ilaçlar suçlanmaktadır. Bu çalışmada, polikliniğimize klaritromisin kullanımı sonrası yangısı artan siyah kıllı dil olgusu sunulmuştur. Tedavi olarak sadece oral hijyen iyileştirilmesiyle iki hafta içinde dildeki siyahlaşmalarda gerileme gözlemlenmiştir.

LookUs & Online Makale