ISSN 1303-6637 | e-ISSN 1308-531X
TURKISH JOURNAL OF FAMILY PRACTICE - Türk Aile Hek Derg: 25 (4)
Volume: 25  Issue: 4 - 2021
1.Cover

Page I

2.Advisory Board

Pages II - III

3.Contents

Page IV

4.Instructions for Authors

Pages V - VII

5.Editorial

Page VIII

ORIGINAL RESEARCH
6.Adult Immunisation Status and The Affecting Factors In A Tertiary University Hospital Family Medicine Clinic
Banu Sarıgül, Başak Korkmazer, Aylin Asa Afyoncu, Erkan Melih Şahin
doi: 10.54308/tahd.2021.30592  Pages 105 - 112
Amaç: Erişkinlik dönemi içinde aşıların ulaşılabilir durumda olmasına rağmen, erişkin aşılama oranları istenenden düşüktür. Çalışmamızda, polikliniğimize başvuran bireylerin erişkin aşısı yaptırma durumları, aşı yaptırma ve reddetme nedenleri ile bunların sosyodemografik değişkenlerle ilişkisinin incelenmesi amaçlanmıştır.
Yöntem: Tıp fakültesi hastanesi, aile hekimliği polikliniğine başvuran 18 yaş ve üzeri bireylerden seçilen 500 kişilik örneklemde katılımcılara çalışmacılar tarafından hazırlanmış, sosyodemografik veriler, tıbbi özgeçmiş özellikleri, 18 yaş sonrası aşılanma durumları, aşı olma ve olmama nedenlerine ait soruları içeren form yüz yüze görüşmelerle uygulanmıştır.
Bulgular: Katılımcıların %47,4’ü 18 yaşından sonra aşı yaptırmıştı. Erişkin aşı yaptırma durumu, yaş, eğitim düzeyi ve çocuk sayısı arttıkça, ailedeki birey sayısı düştükçe artmaktaydı. Erişkin aşı yaptırma oranları gelir düzey algısı kötü olanlar, çalışmayanlar ve bekârlarda düşük, sağlık çalışanlarında, sigarayı bırakmış olanlarda, kronik ve kardiyovasküler sistem hastalığı olanlarda, düzenli ilaç kullananlarda daha yüksekti. Aşı önerisini kabul etmemiş olanlar daha yaşlı ve eğitim durumları düşüktü. Aşı yaptırma konusunda kararlarında katılımcıların %68,2’si aile hekimlerinin %66,4’ü uzman hekimlerin önerilerini dikkate aldığını, %16,2’si ise başkası önermese de kendilerinin takip ettiklerini belirttiler.
Sonuç: Ülkemizde erişkin aşısı yaptırma oranının çocukluk çağı aşılama oranlarına göre düşük kaldığı görülmektedir. Erişkin aşısı yaptırmanın eğitim düzeyindeki artış ve sağlık hizmetleriyle temasın artması ile olumlu etkilenirken gelir durumunda kötüleşme ve hane halkı sayısında artıştan olumsuz etkilediği görülmektedir. Aile hekimleri başta olmak üzere tüm sağlık çalışanlarına aşılamanın önemi hakkında bilgilendirmeyi arttırmada önemli görev düşmektedir.
Objective: Although vaccines are available for adulthood, adult vaccination rates are lower than desired. Our study aimed to examine the adult vaccination status of the individuals who applied to our outpatient clinic, the reasons for vaccination and rejection, and their relationship with sociodemographic variables.
Methods: A form including questions about sociodemographic data, medical history characteristics, vaccination status after 18 years of age, and the reasons for vaccination and non-vaccination was applied to the participants. Through face-to-face interviews, a sample of 500 people was selected from individuals aged 18 and over, who applied to the Medical Faculty Hospital Family Medicine Polyclinic.
Results: 47.4% of the participants had been vaccinated after 18. The adult vaccination status was increased as the age, education level, and the number of children increased. However, adult vaccination statuses decreased as the number of family members increased. Adult vaccination rates were lower in those with a poor income level perception, unemployed and singles, healthcare workers, those who quit smoking, regular drug users, those with chronic and cardiovascular system diseases or those with a history of hospitalisation. Participants who did not accept the vaccination recommendations were older and had low educational backgrounds. About decisions for vaccination, 68.2% of the participants stated that they took the recommendations of their family physicians, 66.4% considered the recommendations of specialist physicians, and 16.2% stated that they followed the vaccination recommendations themselves, even if someone else did not recommend them.
Conclusion: In our country (Turkey), it is seen that the rate of vaccination for adults is lower than childhood vaccination rates. While adult vaccination was positively affected by the increase in education level and increased contact with health services, it appears to be negatively affected by the deterioration in income and increase in the number of household members. All healthcare professionals, especially family physicians, have an important role in increasing the awareness of the importance of immunisation.

7.Premenstrual Syndrome Prevalence and Related Factors in Women of Reproductive Age Living in Rural Areas: A Cross-sectional Study
Muhammet Kızmaz, Funda Gökgöz Durmaz, Ezgi Döner, Mehmet Emre Ay, Burcu Kumtepe Kurt
doi: 10.54308/tahd.2021.74046  Pages 113 - 119
Amaç: Bu çalışmada, 15-49 yaş arası kadınlarda premenstrüel sendrom (PMS) sıklığını ve etkileyen faktörlerin değerlendirilmesi amaçlanmıştır.
Yöntem: Tanımlayıcı ve kesitsel tipteki bu çalışmanın örneklemini kırsal bir hastanede aile hekimliği polikliniklerine, 15.12.2019-01.03.2020 tarihleri arasında başvuran 15-49 yaş kadın arasından 391 kadın oluşturmuştur. Veriler Premenstrüel Sendrom Ölçeği (PMSÖ) ve sosyodemografik anket kullanılarak toplanmıştır. Alınabilecek en yüksek puanın %50’sini aşması kişinin PMS’si olduğu anlamına gelirken, alınabilecek en yüksek puanın %50’sinin altında olması kişinin PMS’sinin olmadığı anlamına gelir.
Bulgular: PMS sıklığı mevcut çalışmada %52,7 olarak bulunmuştur. Hastalar yaşlarına göre kategorize edilince 15-19 yaş aralığındaki hastaların %64,9’u (n=37), 20-24 yaş arasındakilerin %60,9’u (n=42), 25-29 yaş arasındakilerin %71,9’u (n=41), 30-34 yaş arasındakilerin %47,1’i (n=41), 35-39 yaş arasındakilerin %30,4’ü (n=14), 40-44 yaş arasındakilerin %35,9’u (n=14) ve 45-49 yaş arasındakilerin %47,2’si (n=17) PMS tanısı almıştır. Mevcut çalışmada evli olan kadınların bekâr veya dul olan kadınlara göre PMSÖ puan ortalamaları daha düşük bulunmuştur (p<0,001). Sigara içenler, düzensiz mens olanlar ve son iki yıl içinde psikiyatrik hastalık geçirenlerin PMSÖ puanları daha yüksek bulunmuştur (Sırasıyla p<0,001, p<0,001 ve p=0,010). Eğitim seviyesi arttıkça PMS puanı artsa da istatistiksel olarak anlamlı değildir (p=0,517). Gelir durumu, yaşanılan yer, menarş yaşı, çay, kahve, çikolata süt ürünleri alımı ile PMS arasında ilişki bulunamamıştır.
Sonuç: PMS 15-49 yaş arası kadınlar arasında %52,7 sıklığında görülmektedir. Evli olmak PMS açısından avantaj iken, düzensiz mens olmak, mensin ağrılı olması ve son iki yıl içinde psikiyatrik hastalık geçirmek PMS açısından dezavantaj oluşturmaktadır.
Objective: This study investigated Premenstrual Syndrome (PMS) frequency and related factors.
Methods: This descriptive and cross-sectional study sample consisted of 391 women aged 15-49 who applied to family medicine outpatient clinics in a rural hospital between 15.12.2019-01.03.2020. Data were collected using the Premenstrual Syndrome Scale (PMSS) and a sociodemographic questionnaire. A score above 50% of the highest possible score means that the person has PMS, while a score below 50% of the highest score means that the person does not have PMS.
Results: The prevalence of PMS was 52.7% in the current study. When the patients are categorized according to their age, 64.9% (n=37) of the patients aged 15-19, 60.9% (n=42) aged 20-24, 71.9% aged 25-29 (n=41), 47.1% (n=41) aged 30-34, 30.4% (n=14) aged 35-39, 35.9% (n=14) aged 40-44, and 47.2% (n=17) of those aged 45-49 were diagnosed with PMS. In the present study, the mean PMS scores of married women were lower than single or widowed women (p<0.001). Those who smoked had irregular menstruation, and those with a psychiatric illness in the last two years had higher PMSS scores (p<0.001, p<0.001 and p=0.010, respectively). Although the PMS score increases as the education level increases, it is not statistically significant (p= 0.517). There was no relationship between income status, residence, age at menarche, tea, coffee, chocolate, dairy products consumption and PMS.
Conclusion: PMS is identified with a frequency of 52.7% among women between the ages of 15-49. While being married is advantageous in PMS, irregular menstrual cycles, painful menstruation, and having a psychiatric illness in the last two years are disadvantages.

8.The Effects of Internet Addiction on Family Relations and School Success in Adolescents
Görkem Çalık, Çağdaş Emin Maç, Güzin Zeren Öztürk
doi: 10.54308/tahd.2021.51523  Pages 120 - 127
Amaç: On dört-on dokuz yaş arası lise dönemi adolesan gençlerin internet bağımlısı olup olmadıklarının tespit edilmesi, internet bağımlılığının aile uyumuna ve okul başarısına etkilerinin araştırılmasıdır.
Yöntem: Çalışmamız 30 Haziran 2020-1 Ağustos 2020 tarihleri İstanbul Bağcılar Barbaros Aile Sağlığı Merkezinde yapılmıştır. Çalışmamızda, lise dönemi adolesanlara 29 sorudan oluşan sosyodemografik durum ile ilgili sorular soruldu. Ardından 20 sorudan Young internet bağımlılığı ölçeği ve Kavikondala ve ark. tarafından oluşturulan 5 soruluk aile uyum ölçeği uygulandı ve okul yılsonu karne notu ortalamaları sözel olarak öğrenilerek okul başarıları ölçüldü.
Bulgular: Çalışmamızda, lise öğrenimi gören 183 öğrenciye Young İnternet Bağımlılığı Ölçeğini uyguladık. İnternet bağımlılık durumları incelendiğinde, %85,8’inin (n=157) normal internet kullanıcısı, %13,1’inin (n=24) olası bağımlı ve %1,1’inin (n=2) 80 ve üzeri puan alan internet bağımlısı olduğunu belirledik.
Katılımcıların 100’ü kız, 83’ü erkekti. İnternet bağımlılığı toplam puanları kız ve erkekler arasında istatistiksel açıdan anlamlı farklılık göstermemiştir. Okul başarı puanları erkeklere kıyasla kızlarda daha yüksek bulunmuştur. Fen lisesinde öğrenim gören öğrencilerin İnternet Bağımlılık Ölçeği puanlarının diğer liselerdeki öğrencilere göre daha yüksek olduğunu saptadık.
Akıllı telefonu olanların olmayanlara, günlük akıllı telefon veya bilgisayar kullanımı süresi 3 saatten fazla olanların 3 saatten daha az kullandığını bildirenlere ve internet ile tanışma süresi 5 yıldan fazla olan bireylerin diğerlerine göre internet bağımlılığı toplam puanlarının diğer gruplara göre anlamlı olarak daha yüksek olduğu gözlenmiştir. Ayrıca Young İnternet Bağımlılığı Ölçeği’ni toplam puanları düzensiz uykuya sahip bireylerde anlamlı olarak daha yüksek bulunmuştur.
İnternet bağımlılık ölçeği toplam puanları ile aile uyum ölçeği puanları arasında istatistikçe anlamlı negatif bir ilişki saptanmışken (r=-0,217 p=0,003), okul not ortalamaları ile internet bağımlılığı ölçek puanları (r=-0,039 p=0,596) arasında anlamlı bir ilişki tespit edilememiştir.
Sonuç: Çalışmamızda, internet bağımlılığı toplam puanları ile aile uyumu puanları arasında istatistikçe anlamlı negatif bir ilişki saptadık, ancak okul başarı puanları ile internet bağımlılığı puanları arasında bir korelasyon saptamadık.
Objective: This study aimed to determine whether high school adolescents between the ages of 14-19 are internet addicts. It also investigates the effects of internet addiction on family harmony and school success.
Methods: Our study was conducted between 30 June 2020 - 1 August 2020 in Istanbul Bağcılar Barbaros Family Health Centre. Firstly, in our study, high school adolescents were asked 29 questions about their socio-demographic status. Then, the Young Internet Addiction Scale consisting of 20 questions and the 5-Question Family Harmony Scale created by Kavikondala et al. were applied. School success was measured verbally via learning the school year-end grade averages.
Results: In our study, the internet addiction scale was applied to 183 high school students aged between 14 and 19. We determined that 85.8% of the participants were normal internet users, 13.1% were potential addicts, and 1.1% were addicted. The participants consisted of 100 girls and 83 boys. The total scores of the Internet addiction scale did not show a statistically significant difference between girls and boys. Girls’ school success scores were higher than boys. The students studying at the science high school had higher internet addiction scale scores than other high school groups. Compared to the other groups, the total internet addiction scores were significantly higher in those who have a smartphone, use a smartphone or computer for more than 3 hours daily, and have been using the internet for more than 5 years. The Internet addiction scale scores were significantly higher in individuals with irregular sleep.
We found a statistically significant negative correlation between total internet addiction and family harmony scores (r=-0,217 p=0,003). We did not find a correlation between school success and internet addiction scores (r=-0,039 p=0,596).
Conclusion: Our study found a statistically significant negative correlation between internet addiction total scores and family harmony scores. Still, we did not find a correlation between school success and internet addiction scores.

9.Characteristics of COVID-19 Contacts and Conversion Rates to Positive Cases
Şerafettin Ceylan, Süleyman Mertoğlu, İlhan Emre Tertemiz
doi: 10.54308/tahd.2021.22931  Pages 128 - 136
Amaç: COVID-19 pandemisiyle mücadelede her ülke, kendi olanakları, sağlık altyapısı, toplumsal özellikleri gibi değişik faktörleri göz önünde bulundurarak salgınla mücadelede farklı stratejiler belirlemiştir. Ülkemizde uygulanan salgın yönetim stratejisi kapsamında saha ekipleri evde takip edilen COVID-19 olguları ve temaslılarına adreslerinde ulaşıp, gereken değerlendirmeleri yaptıktan sonra karantina uygulaması başlatılmaktadır. Çalışmamızda, karantina başlatılan COVID-19 temaslılarına ait yaş, cinsiyet, temas ortamı, semptom ve yakınlık derecesi değişkenlerinin pozitif olguya dönüşme üzerindeki etkilerini karşılaştırmak amaçlanmıştır.
Yöntem: Çalışmada, 20 Mart-20 Aralık 2020 tarihleri arasındaki 9 aylık dönemde İzmir ili Gaziemir ilçesindeki COVID-19 olgu temaslısı olan ve saha ekiplerince adreslerinde ziyaret edilip, temaslı takibi başlatılan kişiler incelenmiş ve bu temaslılardan izolasyon sürecindeyken pozitifleşenler belirlenmiştir. Çalışma için önce Sağlık Bakanlığı Bilimsel Araştırma Platformu’ndan izin alınmış sonrasında S.B.Ü Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi Klinik Araştırmalar Etik Kurulu’ndan 25.01.2021 tarih ve 15 2021/01-08 Karar No. ile etik kurul onayı alınmıştır.
Bulgular: Çalışmaya toplam 14.668 temaslı dâhil edildi ve bunlardan 2.841 (%19,4) kişi izlem süreleri içinde COVID-19 pozitif olguya dönüştüğü belirlenmiştir. Temaslı bireylerin 1.544’ü (%20,2) kadın, 1.297’si (%18,5) ise erkek idi. Temaslılarda semptom görülmesi, her bir semptom için ayrı ayrı olarak, olguya dönüşme üzerinde anlamlı bir etkiye sahip olduğu saptanmıştır. Pozitif olguyla iş yeri, okul, kışla, yurt, cezaevi ve huzurevi gibi zorunlu ortak alanlarda temas etmiş bireyler diğer ortamlarda temas eden bireylerden 2,63 kat daha fazla oranda pozitif olguya dönüştüğü belirlenmiştir. Yaş, temaslıların olguya dönüşme durumu üzerinde anlamlı bir etkiye sahip idi. Temaslıların yaşı arttıkça daha yüksek oranda pozitif olguya dönüştükleri saptanmıştır.
Sonuç: COVID-19 olgusuyla temas etmiş bireylerin yaş, cinsiyet, temas ettiği ortam, pozitif olguya yakınlığı bu bireylerin COVID-19 olgusuna dönüşümü üzerinde etkili olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Bu nedenle, temaslı bireylerin bu özelliklerini bilmek COVID-19 olgusuna dönüşümü açısından kimlerin daha yüksek riske sahip olduğunu tahmin etmemize yardımcı olabilecektir. Toplum sağlığı açısından da bu özelliklerin belirlenmesi, COVID-19 hastalığının bulaş özellikleri ve yayılma dinamiğini anlamamızda yaşamsal bir öneme sahiptir. Bu durum, COVID-19 ile ilgili olarak alınacak önlemlerin belirlenmesi ve salgının kontrol altına alınmasında daha etkili kararlar alınmasını sağlayabilir.
Objective: In the fight against COVID-19, each country has determined different strategies to combat the epidemic, considering factors such as facilities, health infrastructure systems, and social characteristics. Within the scope of the epidemic management strategy implemented in our country, quarantine was initiated after the field teams reached the COVID-19 cases and their contacts and made the necessary evaluations. Our study aimed to compare the effects of age, gender, contact environment, symptoms, and degree of closeness variables on the transformation into positive COVID-19 cases.
Methods: During the 9-month study period between March 20 and December 20, 2020, people who were in contact with COVID-19 cases and whose contact follow-up was initiated by field teams in Gaziemir District of İzmir province were examined. Those who became positive while in isolation were determined among these quarantine contacts. Permission was obtained from the Scientific Research Platform of the Ministry of Health. The ethics committee approval was then obtained from the Clinical Research Ethics Committee of the University of Health Sciences (HSU) Tepecik Education and Research Hospital with the decision number 2021/01-08, dated 25.01.2021.
Results: A total of 14,668 contacts were included in the study. Of these, 2,841 (19.4%) became positive cases during follow-up. Among the contact individuals, 1,544 (20.2%) women and 1,297 (18.5%) men turned into positive cases. Separately for each symptom, contact symptoms significantly affect the conversion to being positive. Individuals who had contact with a positive case in compulsory common areas such as workplaces, schools, barracks, dormitories, prisons, and nursing homes turned into positive cases at a rate of 2.63 times more than individuals who came into contact with them in other settings. Age has a significant effect on the incidence of contacts. It was determined that as the age of the contacts increased, they turned into positive cases at higher rates.
Conclusion: We have concluded that the age, gender, contact environment, and proximity to the 60 COVID-19 positive cases affect these individuals in becoming positive cases. Therefore, identifying these features will help us understand the transmission characteristics and spread dynamics of the COVID-19 disease.

10.An Evaluation of Men’s Beliefs and Perceptions and Affecting Factors on Prostate Cancer Screenings with the Health Belief Model
Nur Demirbaş, Mustafa Onmaz
doi: 10.54308/tahd.2021.52714  Pages 137 - 144
Amaç: İnsanların inanç ve algıları sağlık davranışlarını etkiler. Prostat kanserinde erken tanı için yapılacak taramalara katılım hekimin önerisi doğrultusunda bireyin kararı ile yapılmaktadır. Bu çalışmada, erkeklerde sık görülen kanserlerden biri olan prostat kanseri taraması hakkında bireylerin sağlık inancı algı düzeylerini ve prostat kanseri taramalarına katılmayı etkileyen faktörleri değerlendirmek amaçlandı.
Yöntem: Kesitsel tipte planlanan çalışmaya aile hekimliği polikliniğine Kasım 2020-Ocak 2021 tarihleri arasında başvuran 35 yaş ve üzeri 100 erkek katılımcı dâhil edildi. Gönüllü katılımcılara araştırmacılar tarafından hazırlanan kişisel bilgi formu ve Prostat Kanseri Taramaları Sağlık İnanç Modeli Ölçeği yüz yüze anket görüşmesi yöntemi ile uygulandı.
Bulgular: Araştırmaya katılan erkeklerin yaş ortalaması 45,28±7,34 (35-65) yıl, %22,00’si daha önce prostat muayenesi olmuş ve yalnızca %4,00’ü prostat kanseri taramasına katılmıştır. Sağlık İnanç Modeline göre, prostat kanseri taramalarına yönelik duyarlılık (11,85±3,35), ciddiyet (13,17±3,39) ve engel algısı (37,03±8,63) orta düzeyde, sağlık motivasyonu (33,74±6,43) ve yarar algısının (37,03±8,63) yüksek olduğu bulundu. Gelecekte prostat kanseri taramasına katılmayı düşünen katılımcıların duyarlılık algısı, sağlık motivasyonu algısı ve yarar algısı yüksek bulundu. Lojistik regresyon analizine göre prostat taraması olma durumunu etkileyen değişkenin sağlık motivasyon algısı olarak belirlendi.
Sonuç: Çalışmaya katılan bireylerin prostat kanseri taramalarına katılımının az olduğu, prostat kanseri taramalarına katılımda sağlık motivasyonu ve yarar algısının önemli olduğu bulundu.
Objective: People’s beliefs and perceptions affect their health behaviors. Participation in screening for early diagnosis of prostate cancer is done with the individual’s decision in line with the physician’s recommendation. This study aimed to evaluate individuals’ health beliefs and perception levels about prostate cancer screening, one of the most common cancers in men.
Methods: The cross-sectional study included 100 male participants aged 35 and over who applied to the family medicine outpatient clinic between November 2020-January 2021. The personal information form prepared by the researchers and the Prostate Cancer Screening Health Belief Model Scale was administered to the volunteer participants through a face-to-face survey method. While the obtained data were evaluated statistically, they were analyzed using the SPSS (Statistical Package for Social Sciences) program.
Results: The mean age of the study participants was 45.28±7.34 (35-65) years. 22% of the participants had a prostate examination before, and only 4.0% participated in prostate cancer screening. According to the Health Belief Model, sensitivity (11.85±3.35), severity (13.17±3.39), and barrier perception (37.03±8.63) towards prostate cancer screenings were moderate. In contrast, health motivation (33.74±6.43) and perceived benefit (37.03±8.63) were high. Sensitivity perception, health motivation perception, and benefit perception were high in participants considering participating in prostate cancer screening in the future. According to the logistic regression analysis, the most critical variable affecting the prostate cancer screening status was the perception of health motivation.
Conclusion: The study found that the participation of individuals in prostate cancer screenings was low, and their perception of health motivation and benefit was important in participating in screenings.

LookUs & Online Makale