ISSN 1303-6637 | e-ISSN 1308-531X
TURKISH JOURNAL OF FAMILY PRACTICE - Türk Aile Hek Derg: 27 (3)
Volume: 27  Issue: 3 - 2023
1.Cover

Page I

2.Advisory Board

Pages I - II

3.Contents

Page III

4.Instructions for Authors

Pages IV - VI

5.Editorial

Page VII

ORIGINAL RESEARCH
6.Family Physicians’ Knowledge, Attitudes, and Behaviors Regarding the HPV Vaccine
Pelin Mersin, Özge Tuncer
doi: 10.54308/tahd.2023.72677  Pages 45 - 52
Amaç: Bu çalışmanın amacı, aile hekimlerinin HPV aşısı bilgi düzeyinin belirlenmesi ve sahada aşı uygulama sıklıklarının saptanmasıdır.
Yöntem: Çalışmamız Nisan-Eylül 2022 tarihleri arasında İzmir’de, Aile Sağlığı merkezlerinde çalışan 336 aile hekimleri ile yapıldı. Çalışmamızda, aile hekimlerinin sosyodemografik özellikleri, HPV aşısı hakkındaki tutum, davranışları ve bilgi düzeylerini ölçmek için 23 soruluk anket oluşturuldu. Bu anket Google form aracılığıyla Whatsapp üzerinden tek tek ve gruplar üzerinden aile hekimlerine ulaştırıldı.
Bulgular: Araştırmaya katılan aile hekimlerinin %50,9’u kadın %49,1’i erkekti. Hekimlerin %7,7 kadarı kendine aşı yaptırmış, %72,9’u çocuğuna aşı yaptırmayı düşünen ve yaptıranlardan oluşmaktaydı. HPV aşısının pahalı olması nedeniyle yaptırılmadığı ve önerilmediği belirlenmiştir. Kırk beş yaş ve üzerindeki hekimlerin HPV aşısı olma oranı istatistiksel olarak anlamlı derecede daha düşük olarak saptanmıştır. Araştırmaya katılan hekimlerin HPV aşısı hakkında bilgi düzeylerini ölçen sorulara verilen yanıtlar incelendiğinde, yedi sorudan üç soruya daha yüksek oranda doğru yanıt verildiği gözlendi. Aile hekimlerinin HPV aşı çeşitlerini (%70), aşı uygulama yollarını (%87,5) ve kimlere uygulandığını (%76,5) daha iyi bildikleri ortaya çıkmıştır.
Sonuç: Çalışmamız aile hekimlerinin HPV aşısı hakkında bilgilerinin beklenilen düzeyde olmadığını ortaya koymuştur. Özellikle genç kadın hekimlerin sorulara daha doğru yanıt verdiği gözlenmiştir. Ulusal aşılama programında olmayan aşılardan en düşük oranda önerilen aşının HPV aşısı olduğu saptanmıştır.
Objective: The aim of this study is to determine the knowledge level of family physicians regarding HPV vaccination and to identify the frequency of vaccine administration in the field.
Methods: The study was conducted with 336 family physicians working in Family Health Centers in İzmir between April and September 2022. A 23-item questionnaire was developed to assess the sociodemographic characteristics, attitudes, behaviors, and knowledge levels of family physicians regarding HPV vaccination. This questionnaire was delivered to family physicians individually and in groups via WhatsApp through Google Forms.
Results: Among the participating family physicians, 50.9% were female. Only 7.7% of the physicians had received the vaccine themselves, while 72.9% were considering or had already vaccinated their children. It was determined that HPV vaccination was not performed or recommended due to its high cost. The vaccination rate for physicians aged 45 and above was significantly lower. When examining the answers to the questions assessing the knowledge level of family physicians about HPV vaccination, it was observed that a higher proportion of correct answers were given to three out of seven questions.
Conclusion: Our study revealed that the knowledge level of family physicians regarding HPV vaccination is not at the expected level. Particularly, young female physicians provided more accurate answers to the questions. It was determined that HPV vaccination was the least recommended among vaccines not included in the national vaccination program.

7.Evaluation of Sleep Quality and Burnout Levels of Research Assistants During COVID-19 Period
Zehra Çetin, Kamile Marakoğlu, Muslu Kazım Körez
doi: 10.54308/tahd.2023.73383  Pages 53 - 62
Amaç: Nüfusun büyük bölümünü etkileyen pandemi dönemlerinde, en ön safta yer alan kişiler sağlık çalışanlarıdır ve bu nedenle fiziksel ve ruhsal açıdan etkilenme riskleri normal popülasyona oranla çok fazladır. Bu çalışmada, COVID-19 döneminde Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde görev yapan araştırma görevlilerinde uyku kalitesi ve tükenmişlik düzeyinin değerlendirilmesi amaçlandı.
Yöntem: Çalışmaya Selçuk Üniversitesi, Tıp Fakültesi’nde 15.02.2021 ile 14.06.2021 tarihleri arasında, pandemide aktif olarak görev yapan 337 ve görev almayan 41 kişi olmak üzere 378 araştırma görevlisi dâhil edildi, doğum izninde olanlar, uzman olanlar, üniversiteden ayrılanlar çalışmaya alınmadı. Yüz yüze görüşme veya online yöntemle uygulanan ankette 57 sorudan oluşan Sosyodemografik Bilgi Formu, Maslach Tükenmişlik Ölçeği ve Pittsburgh Uyku Kalitesi Ölçeği uygulandı.
Bulgular: Çalışmada yer alan 378 araştırma görevlisinin %49,7’si kadın, %50,3’ü erkekti. Yaş ortalaması 28’di ve %5’i Temel Tıp Bilimleri, %60,9’u Dâhili Tıp Bilimleri, %34,1’i Cerrahi Tıp Bilimlerinde görev yapıyordu. Araştırma görevlilerinin günlük ortalama çalışma süresi ortalama 9 saat, haftalık çalışma süresi ortalama 75 saatti. Araştırma görevlilerinin geceleri ortalama uyku süreleri 6,5 saatti ve %54’ü 7 saatten az uyuyordu. Günlük çalışma süresi 8 saatin üzerinde olanların, haftalık çalışma süresi 45 saatin üzerinde olanların uyku kalitesi daha kötüydü ve tükenmişlik puanları daha yüksekti (p<0,001). Duygusal tükenme ve duyarsızlaşma puanları arttıkça uyku kalitesinin kötüleştiği görüldü(p<0,001). Pandemide görev almanın uyku kalitesini etkilemediği görülürken, duygusal tükenme ve duyarsızlaşma puanlarını arttırdığı belirlendi (p=0,686, p=0,038, p<0,001).
Sonuç: Bu çalışmada, pandemide görev almanın tükenmişlik alt boyut puanlarını arttırdığı saptanmıştır. Günlük ve haftalık çalışma süresi arttıkça araştırma görevlilerinin uyku kalitelerinin kötüleştiği ve tükenmişlik puanlarının daha yüksek olduğu belirlenmiştir. Araştırma görevlilerinin uyku kalitesi kötüleştikçe tükenmişlik alt boyut puanlarının arttığı saptanmıştır.
Objective: During pandemic periods that affect most of the population, the people on the front lines are healthcare workers and therefore their risk of being physically and psychologically affected is much higher than the normal population. This study aimed to evaluate the sleep quality and burnout level of research assistants working at Selçuk University Faculty of Medicine during the COVID-19 period.
Methods: The study included 378 research assistants at Selçuk University Faculty of Medicine between 15.02.2021 and 14.06.2021, including 337 people who actively worked in the pandemic and 41 people who did not take part in the pandemic. Those who were on maternity leave, those who were specialists, those who left the university, Those who did not volunteer were not included in the study. The Sociodemographic Information Form consisting of 57 questions, the Maslach Burnout Scale and the Pittsburgh Sleep Quality Scale were applied in the survey, which was applied via face-to-face interview or online method.
Results: Of the 378 research assistants in the study, 49.7% were women and 50.3% were men, the median age was 28, and 5% worked in Basic Medical Sciences, 60.9% in Internal Medicine Sciences, 34% in Internal Medicine. 1 of them was working in Surgical Medical Sciences. The median daily working time of research assistants was 9 hours, and the median weekly working time was 75 hours. The median nightly sleep duration of research assistants was 6.5 hours, and 54% slept less than 7 hours. Those whose daily working hours were over 8 hours and those whose weekly working hours were over 45 hours had worse sleep quality and higher burnout scores (p<0.001). As emotional exhaustion and depersonalization scores increased, sleep quality worsened (p<0.001). While working in the pandemic did not affect sleep quality, it was found to increase emotional exhaustion and depersonalization scores (p=0.686, p=0.038, p<0.001).
Conclusion: In this study, it was determined that taking part in the pandemic increased burnout subscale scores. It was found that as daily and weekly working hours increased, research assistants’ sleep quality worsened and their burnout scores were higher. It was determined that as research assistants’ sleep quality worsened, their burnout subscale scores increased.

8.The Effect of Sociodemographic Characteristics and Drinking Water Preference on Stone Formation in The Renal System
Gül Kaya, Habibe İnci, Ahmet Kaya, Burcu Korkut
doi: 10.54308/tahd.2023.96658  Pages 63 - 68
Amaç: İnsani tüketim amaçlı su, orijinal hâliyle ya da işlendikten sonra insanların her türlü gereksinimleri için kullanıma sunulan sulardır. Bu çalışmada, bireylerin sosyodemografik özelliklerinin ve içme suyu tercihlerinin böbrek taşı oluşumuna etkisinin incelenmesi planlandı.
Yöntem: Kesitsel özellikteki bu çalışmaya 2020 yılında, Karabük Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Aile Hekimliği Polikliniği’ne başvuran 18-55 yaş arasındaki 237 hasta dâhil edildi. Çalışmaya, son altı ay içinde herhangi bir nedenle böbrek ultrasonografisi (USG) yaptırmış olan bireyler dâhil edildi. Diabetes mellitus (DM), hipertansiyon (HT), akut ve kronik böbrek yetmezliği (ABY ve KBY) hastaları çalışma dışı bırakıldı. Katılımcıların yaş, cinsiyet, meslek gibi sosyodemografik özellikleri, kullandıkları içme suyu çeşidi, günlük tüketilen ortalama su miktarı, hazır su kullananların su tercihine etki eden kriterler ve ultrasonografi sonuçları kaydedildi. Elde edilen verilerin normallik testlerinde iki gruplu karşılaştırmalarda Mann-Whitney U testi, üç ve daha fazla gruplu karşılaştırmalarda ise Kruskall-Wallis H testi kullanıldı. Kategorik değişkenler arasındaki ilişki ki-kare analizi ile incelendi.
Bulgular: Katılımcıların %51,1’i erkek, %38,8’i ilkokul mezunu, %38,8’i işsiz, %67,5’i evliydi. Yüzde 79,2’si apartmanda oturuyor, %55,5’i 3-4 kişiden oluşan aile yapısına sahipti. İçme suyu olarak %40,1’inin hazır su tercih ettiği saptandı. Katılımcıların ultrasonografisinde, %14,8 oranında böbrektetaş saptandı. Taş saptanan bireylerin %17,2’si kadın, %19,6’sı ilkokul mezunu, %18,8’i serbest meslek çalışanı, %33,3’ü dul/boşanmıştı. Taş belirlenen bireylerin %26,’sı içme suyu olarak çeşme suyu kullanıyordu. Yaş arttıkça böbrek ultrasonografisinde taş olma olasılığı anlamlı derecede artıyordu.
Sonuç: Renal sistemde taş saptanan bireylerin daha yüksek oranda kadın cinsiyette, ilkokul mezunu, dul/boşanmış olup, içme suyu olarak çeşme suyu tükettiği saptandı. İçme suyu tüketimi açısından çeşme suyunun analizinin yapılmış olmasına dikkat edilmelidir. Güvenilirlik şartlarını sağlamayan kaynaklardan su tüketimi yapılmamalı ve uygunluğu en yüksek olan su kaynağına yönelinmelidir.
Objective: Water for human consumption is water that is used for all kinds of human needs in its original form or after processing. In this study, it was planned to examine the effect of sociodemographic characteristics and drinking water preferences of individuals on kidney stone formation.
Methods: In this cross-sectional study, 237 patients aged 18-55 years who applied to Karabük Training and Research Hospital Family Medicine Outpatient Clinic in 2020 were included. Individuals who had undergone renal ultrasonography (USG) for any reason in the last six months were included in the study. Patients with diabetes mellitus (DM), hypertension (HT), acute and chronic renal failure (AKI and CRF) were excluded. Sociodemographic characteristics of the participants such as age, gender, occupation, the type of drinking water they used, the average amount of water consumed per day, the criteria affecting the water preference of those using ready-to-drink water and ultrasonography results were recorded. Mann-Whitney U test was used for two-group comparisons and Kruskall-Wallis H test was used for comparisons with three or more groups. The relationship between categorical variables was analyzed by Chi-Square analysis.
Results: 51.1% of the participants were male, 38.8% were primary school graduates, 38.8% were unemployed, 67.5% were married, 79.2% lived in an apartment building, 55.5% had a family structure consisting of 3-4 people. 40.1% of the participants preferred ready-to-drink water. Ultrasonography of the participants revealed that 14.8% had urinary calculi. Of the individuals with stones, 17.2% were female, 19.6% were primary school graduates, 18.8% were self-employed, and 33.3% were widowed/divorced. Among the individuals with stones, 26% used tap water as drinking water. The likelihood of stones in renal ultrasonography increased significantly with increasing age.
Conclusion: It was found that the individuals with stones in the renal system were more likely to be female, primary school graduates, widowed/divorced and consumed tap water as drinking water.
In terms of drinking water consumption, it should be paid attention that tap water has been analyzed. Water should not be consumed from sources that do not meet the reliability conditions and the water source with the highest suitability should be preferred.

LETTER TO THE EDITOR
9.Concerns over the Measles Outbreak: Change in the National Immunization Program and Children at Risk due to Missing Vaccines
Şenay Koçakoğlu, Harun Mesut Atmacaoğlu
doi: 10.54308/tahd.2023.98705  Pages 69 - 70
Abstract |Full Text PDF

NEWS
10.A Young Look at 2022
Demet Yılmaz, Ali Öztürk, Halil Volkan Tekayak, Süheyla Atalay Kahraman, Rabia Eroğlu Kılaç, İkbal Hümay Arman
doi: 10.54308/tahd.2023.49389  Pages 71 - 75
Abstract |Full Text PDF

LookUs & Online Makale