ISSN 1303-6637 | e-ISSN 1308-531X
TÜRKİYE AİLE HEKİMLİĞİ DERGİSİ - Türk Aile Hek Derg: 20 (1)
Cilt: 20  Sayı: 1 - 2016
HABER
1.
Vasco da Gama Türkiye Değişim Ekibi’nden yeni bir deneyim: Prekonferans 2015 Hatay, İzmir ve İstanbul değişim programları

Sayfa 0
Makale Özeti

KLINIK MAKALE
2.
Aile hekimliği dergileri
Family medicine journals
Okay Başak
doi: 10.15511/tahd.15.21601  Sayfalar 1 - 2
Makale Özeti |Tam Metin PDF

EDITÖRE MEKTUP
3.
Tıpta uzmanlık mevzuatında aile hekimliği uzmanlığının evrimi
Evolution of family medicine specialty in legislations
İlhami Ünlüoğlu, Uğur Bilge
doi: 10.15511/tahd.15.21604  Sayfalar 3 - 4
Makale Özeti |Tam Metin PDF

4.
Türkiye’de palyatif bakımda uygulama ve anlayış farklılıkları
Differences on comprehension and practice in palliative care in Turkey
Ali Ramazan Benli, Zeynel Abidin Erbesler
doi: 10.15511/tahd.15.21605  Sayfalar 5 - 6
Makale Özeti |Tam Metin PDF

ORIJINAL ARAŞTIRMA
5.
Gebelerin gebelik izlemleri, gebelikleri ile ilgili bilgi düzeyleri ve etkileyen faktörler
Knowledge levels of pregnants on their pregnancy and the related factors
Hasan Pirdal, Bektaş Murat Yalçın, Mustafa Ünal
doi: 10.15511/tahd.15.21606  Sayfalar 7 - 15
Amaç: Bu çalışmanın amacı, anne adaylarının gebelik izlem özellikleri ve gebelik dönemiyle ilgili bilgi düzeylerini ve bunları etkileyen faktörleri belirlemektir. Yöntem: Çalışma grubunu Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Polikliniğine başvuran ve gebeliklerinin herhangi bir dönemindeki 18-50 yaş arası toplam 315 anne adayı oluşturmuştur. Bu kişilerin demografik, obstetrik, genel sağlık ve gebe izlem özellikleri belirlendikten sonra gebelik süreci ile ilgili bilinmesi gerekenleri içeren (fizyolojik değişiklikler, sağlığın geliştirilmesi ve izlem) 70 soru sorulmuştur. Bu sorulara verdikleri doğru cevaplara göre gebeler yetersiz (0-23 puan), orta (24-47 puan) ve çok bilgili (>48 puan) olarak üç gruba ayrılmışladır. Daha sonra gebelerin bilgi düzeyini etkileyen çeşitli faktörlerin ilişkisi istatistiksel olarak incelenmiştir. Bulgular: Çalışmamıza katılan gebelerin %54,3’ü 26-35 yaş grubunda, %34,9’u ilkokul mezunu ve % 74,6’sı ev hanımı idi. Anne adaylarının %33,3’ünün ilk gebeliği iken, gebeliklerin %68,6’sı planlı gerçekleşmişti. Gebeler gebelikleri ile ilgili bilgi düzeylerini ölçen 70 soruya ortalama 55,4±6,6 adet doğru cevap vermişlerdi. Gebelerin %86,7’sinin bilgi düzeyi yeterli, %13,3’ünün orta iken, bilgi seviyesi yetersiz gebe saptanmadı. Demografik, obstetrik, genel sağlık ve gebelik izlemi özellikleri ve bilgi edinme yollarına ait faktörlerle oluşturulan regresyon modeline göre, yaş (p<0,001) ve eğitim düzeyi (p=0,021) anne adaylarının bilgi düzeyini etkileyen bağımsız faktörler olarak bulundu. Sonuç: Çalışmamızda incelenen gebelerin gebelikle ilgili bilgilerinin orta ve iyi düzeyde olduğu, gebelikle ilgili bilgi düzeylerinin yaş ve eğitimden etkilendiği saptanmıştır. Gebelerin hizmet aldıkları kurumlar ya da hekimler bilgi düzeyine etkili değildir
Objective: The aim of this study is to investigate the level of knowledge of the pregnant women about their pregnancy and factors that affect it. Methods: Our study group is consisted of 314 pregnant women between 18-50 years of age with different trimesters who had admitted to Ondokuz Mayis University Medical Faculty Department of Gynecology and Obstetrics. After their demographic, obstetric and general health, perinatal care management were investigated, a questionnaire consisted of 70 items which they should know about their perinatal period (physiological changes, health promotion and follow up) were applied. The pregnant women divided into three groups according to the number of the true answers as not sufficient (0-23), medium (24- 47) and sufficient (>48). Different factors that might affect the level of knowledge of the pregnant were investigated statistically. Results: The 54% of the cases that are included in our study are between 26-35 ages while 34.9% of them had elementary school education, 74.6% of them are housewives. 33.3% of them got pregnant for the first time while 68.6% of the pregnancies were planned. The subjects gave 55.39±6.63 true answers to these 70 items. 86.7% of the pregnant women had sufficient levels of knowledge while 13.3% of them had moderate and none were in not sufficient group. In a regression model analyzing the relationship between level of pregnant women’s’ knowledge with demographic, obstetric and general health, follow-up features and data gathering methods, age (p<0.001) and level of education (p=0.002) were found as independent factors. Conclusion: Our study has revealed that the knowledge level of the pregnant women about their pregnancy is found to be average or good, and these levels are affected by age and education level but, not affected by health service institutions or physicians they receive care.

6.
Annelerin çocuklarında antibiyotik kullanımına ilişkin yaklaşımları: Kısa bilgilendirme ne kadar etkili?
Mothers’ approach on the use of antibiotics in children: how effective is short information?
Ceren Karaman Kenesarı, Nilgün Özçakar
doi: 10.15511/tahd.15.21614  Sayfalar 16 - 22
Amaç: Çocuklarda antibiyotik kullanımında ebeveynlerin, özellikle de annelerin bilgi ve tutumları büyük önem taşır. Bu çalışmanın amacı annelerin çocukları için antibiyotik kullanımı konusundaki bilgi, tutum ve davranışlarını araştırmak ve yapılan kısa bir bilgilendirmenin bunlar üzerindeki etkisini belirlemektir. Yöntem: Çalışma verileri Kasım 2013 tarihinde İzmir’de bir aile hekimliği birimine kayıtlı ve okul öncesi yaşta en az bir çocuğu bulunan 223 anneye yüz yüze anket uygulanarak toplanmıştır. Sosyodemografik özellikler, antibiyotik bilgi düzeyi, davranış ve tutumlarını değerlendiren sorulardan oluşan anket uygulamasının ardından annelere akılcı antibiyotik kullanımı ile ilgili kısa bir bilgilendirme yapılmıştır. Çalışmaya katılan annelere bir ay sonra telefon ile ulaşılarak aynı anket tekrar yapılmıştır. Verilerin istatistiksel değerlendirilmesinde SSPS 15.0 programı kullanılarak sıklık, Ki-kare ve McNemar testleri yapılmıştır. p<0,05 anlamlı kabul edilmiştir. Bulgular: Çalışmamıza katılan 223 annenin yaş ortalaması 32,2±5,5 idi. Annelerin %41,3’ü (s=92) 12 yıldan daha fazla eğitimli, %92,4’ü (s=206) evli ve %87,0’si (s=194) anne-baba ve çocuklardan oluşan çekirdek aile ortamında yaşamaktaydı. Antibiyotik kullanımıyla ilgili olarak annelerin en önemli bilgi kaynağı doktorlardı. Bilgilendirme öncesi %64,1 anne (s=143) sahip oldukları bilginin kaynağını doktorlar olarak belirtirken, bilgilendirme sonrası bu oran %77,6 (s=173) oldu (p=0,002). Katılımcıların %75,3’ü (s=168) antibiyotik olduğunu düşündüğü en az bir isim söyledi. Bilgilendirmeden bir ay sonra ise antibiyotik ismi söyleyen anne sayısı 203’e (%91,1) yükseldi (p=0,00). Bilgilendirme öncesi katılımcılardan %81,2’si (s=181) antibiyotik kullanım amacını doğru bilirken; bilgilendirme sonrası bu sayı (%89,7; s=200) anlamlı ölçüde artmıştı (p=0,019). Annelerin %91,9’u (s=205) reçetesiz antibiyotik kullanmadığını belirtti. Çalışmaya katılan annelerin 125’i (%56,1) antibiyotiği doktorun önerdiği süre kadar ve 212’si (%95,1) önerilen dozda kullandığını ifade etmişti. Bilgilendirme sonrasında bu oranlarda anlamlı bir değişiklik olmadı (p>0,05). Sonuç: Annelerin çocuklarında antibiyotik kullanma üzerine bilgi ve uygulamaları genellikle yeterli görünmekle birlikte kısa bilgilendirme girişimi özellikle uygulamalar üzerinde etkili değildir. Aile hekimlerinin bu konuda duyarlı davranmaları, hastayla görüşme süreçlerinde bilgilendirme fırsatlarını değerlendirmeleri ve doğru eğitim uygulamaları geliştirmeleri gerekmektedir.
Objective: In the use of antibiotics on children, knowledge and attitudes of parents’ especially mothers’ have great importance. Aim of this study is to investigate the knowledge, attitudes and behaviors of mothers’ on the use of antibiotics for children, and to determine the impact of short information. Methods: Study data were collected at November 2013 through questionnaires completed by 223 mothers with at least one child in pre-school age face to face. After using the questionnaire consist of sociodemographic characteristics, knowledge of antibiotics, the mothers’ behavior and attitudes, brief information was given about the rational use of antibiotics. A month after the mothers surveyed over the same survey was conducted by telephone. SPSS 15.0 statistical program was used for evaluation of the data and frequency, chi-square and McNemar tests were performed. p <0.05 was considered statistically significant. Results: The mean age of the 223 mothers participated in our study was 32.17±5.54. 41.3% of mothers (n=92) trained more than 12 years, 92.4% (n=206) were married and 87.0% (n=194) have nuclear family consisting of parents and children. The most important source of information about the use of antibiotics was doctors. Before giving information 64.1% (n=143) mother stated that doctors were source of knowledge, after information this number was 77.6% (n=173); the difference was statistically significant (p=0.002). When asked to mention the names of antibiotics they know; 75.3% mothers (n=168) said at least one name. After a month of brief information the number increased to 203 (91.1%) (p=0.00). Before information 81.2% participants (n=181) knew the true purpose of antibiotics; after informing the mothers, the number (n=200; 89.7%) was significantly increased (p=0.019). Conclusion: Despite the high knowledge level of participants, brief information showed a positive contribution. Rational antibiotic use is still an important health issue in our country. Physicians should behave sensitive to this issue; inform the patient during the opportunities in the interview process.

7.
Statin tedavisinde hasta uyumu: Medya ne kadar etkili?
Patient compliance to statin treatment: how effective is the media?
Gökhan Dincer, Zeynep Sayın Dincer, Aybüke Demir Alsancak, Yakup Alsancak, Enes Gümüş, Oğuz Tekin
doi: 10.15511/tahd.15.21617  Sayfalar 23 - 28
Amaç: Son dönemlerde görsel ve yazılı medya aracılığıyla statin grubu ilaç kullanımının gereksiz olduğuna ya da yan etkilerinin bulunduğuna yönelik tartışmalar yaşanmaktadır. Çalışmamızda, güncel kılavuzların önerdiği biçimde statin tedavisi kullanma endikasyonu bulunan hastalarda, tedavi uyumuna medyanın etkisinin araştırılması amaçlandı. Yöntem: Statin tedavisi kullanmakta olan hastalar, tedaviyi bırakmış olan hastalar ve aile hekimliği polikliniğinde ilk kez dislipidemi tanısı konulup statin tedavisi endikasyonu olan hastalar çalışma grubunu oluşturdu. Çalışmaya 286 hasta dahil edildi. Hastaların demografik ve klinik özellikleri, kardiyovasküler hastalık risk faktörleri, başvuru esnasındaki lipid düzeyleri belirlendi. Çalışma Avrupa Kardiyoloji Derneği 2011 Dislipidemi Tedavi Kılavuzunun önerileri doğrultusunda yürütüldü. Bulgular: Hastaların %76,2’sine (s=218/286) daha önceden dislipidemi tanısı ile statin tedavisi başlandığı saptandı. Daha önce statin başlanan hastaların %54,1’i (s=118/218) son beş yıl içerisinde ilaç kullanmayı bırakmıştı. Lipid düşürücü ilaç kullanmaya devam eden hastaların sadece %36,6’sının hedef LDL değerlerine ulaştığı tespit edildi. Daha önce başlanmış olan statin tedavisini bırakan hastaların %52,9’u tedaviyi, statinler ile ilgili olarak medyada yer alan olumsuz haberlerden etkilendikleri için bırakmıştı. Endikasyonu olanlara önerilen lipid düşürücü ilaç tedavisini reddeden hastaların %93,8’inin yine medyada çıkan haberleri gerekçe gösterdiği gözlendi. Sonuç: Bu çalışma statin kullanan ve kullanması gereken hastaların tedaviye devamlılığını ve uyumunu göstermesi bakımından önemlidir. Çalışmamız, daha önce reçete edilen ancak tedaviyi bırakan ve tedavi başlanmasını kabul etmeyen hastaların çok önemli bir kısmında yazılı ya da görsel medyanın olumsuz etkilerinin bulunduğunu göstermiştir.
Objective: Recently, visual and written media broadcasts that it is useless to administer statins and about their significant side effects. We aimed to investigate the affecting factors of patient compliance with statin therapy according to recent guidelines, especially influence of the media. Methods: In this study we included 286 patients consisting of either receiving statin therapy or newly diagnosed with hyperlipidemia in family medicine out-patient clinics or patients who have discontinued their antihyperlipidemic therapy. Demographical characteristics, clinical features and lipid levels were recorded. Study was carried out in line with the 2011 European Cardiology Society Guidelines on the Management of Dyslipidemias. Results: It was found that statin treatment was previously started for 76.2% (n=218/286) of the patients with a diagnosis of dyslipidemia. 54.1% (s=118/218) of these patients stopped to take statin within last five years. We found that only 36.6% of the patients taking lipid lowering drugs reached target low density lipoprotein cholesterol levels and 52.9% of hyperlipidemic patients discontinued their statin therapy because of the media’s influence. And also, 93.8% of patients refused the statin therapy due to negative news from media when lipid-lowering drug therapy was again proposed in patients with indication. Conclusion: This study was important to show the rate of persistence and compliance with statin therapy among hyperlipidemic patients. Our results showed that a significant proportion of patients discontinue or refuse therapy because of visual and written media

8.
Aile sağlığı merkezine başvuran kadınlarda idrar kaçırma sıklığı
Urinary incontinence frequency in women who applied to the family health center
Fatih Özcan, Cüneyd Özkürkçügil, Nilay Etiler
doi: 10.15511/tahd.15.21611  Sayfalar 29 - 32
Amaç: Ülkemizde üriner inkontinans oranını araştıran çalışmalar son derece azdır. Bu alandaki bilimsel verilere katkıda bulunabilmek için İzmit Kuruçeşme Aile Sağlığı Merkezi’nde 41.08.040 No’lu Aile Hekimliği Birimine kesin kayıtlı 40-65 yaş grubunda olan kadın bireyleri, idrar kaçırma açısından değerlendirmek üzere bu çalışma planlanmıştır. Yöntem: Bu tanımlayıcı çalışma, İzmit Kuruçeşme Aile Sağlığı Mer-kezi’nde 41.08.040 No’lu Aile Hekimliği Birimi’nde 55 kadın olgunun katılımı ile gerçekleştirilmiştir. Şubat-Mart 2012 tarihleri arasındaki aile hekimliği birimine başvuran 40-65 yaş kadınlardan veri toplanmıştır. Araştırma dışında bırakılma kriterleri; hastada nörojenik mesane tablosu olması, hastanın herhangi bir malinite tanısı bulunması, akut idrar yolu enfeksiyonu olması ve hamilelik olarak belirlendi. Bu çalışmamızda, geçerlilik-güvenilirlik çalışması yapılmış olan ICIQ-SF (İdrar kaçırma sorgu formu-Çetinel ve ark.) ve OABV8 (Aşırı aktif mesane sendromu sorgu formu-Tarcan ve ark.) sorgu formları kullanılmıştır. Bu anket formları, o birimde çalışan hekim veya hemşire tarafından uygulanmıştır. Veriler SPSS 13.0 paket programında analiz edilmiştir. Tanımlayıcı istatistikler ve korelasyon analizi yapılmıştır. Bulgular: Araştırmamıza alınan 40 ile 65 yaş arasındaki 55 kadının yaş ortalaması 53,6’tür. Çalışmaya katılan 55 kadın hastanın, ICIQ-SF sorgu formları değerlendirmesine göre; % 65,5’ nin (s=36) hiç idrar kaçırması olmadığı, % 34,5’ nin (s=19) ise değişik derecelerde idrar kaçırması olduğu saptanmıştır. İdrar kaçıran 19 hastanın 10 tanesi, haftada bir kez veya daha seyrek, 5 tanesi haftada 2 veya üç kez, 1 tanesi günde bir kez, 2 tanesi günde birkaç kez, 1 tanesi de her zaman idrar kaçırmaktadır. İdrar kaçıran 19 hastanın, 6 tanesinin yaşam kalitesi etkilenme oranı (Analog skalasına göre) 10 üzerinden 5 veya daha fazla bulunmuştur. OAB-V8 değerlendirmesinde ise; “gece idrar yapma ihtiyacı ile uyanma” sorusuna ise % 63,6 oranında “çok az” yanıtı verilmiştir. Sonuç: Çalışmamızda, bu popülasyonda idrar kaçırma oranının % 34,5 gibi yüksek bir düzeyde görülmesi, birinci basamakta çalışan hekimlerin bu konuyla ilgili bilgi ve deneyimlerinin artırılmasının önemini ortaya koymaktadır. Ayrıca idrar kaçırma ile ilgili geliştirilen ICIQ-SF ve OAB-V8 sorgu formlarının birinci basamakta uygulanmasının kolay ve bilgi açısından değerli olduğu saptanmıştır. Bu sorgu formlarının birinci basamak sağlık kuruluşlarında kullanımını önermekteyiz. Ça-lışmamız devam etmekte olup daha geniş sayılarla elde edilecek so-nuçlarımızı gelecek süreçlerde yayınlamayı hedeflemekteyiz.
Objective: The studies which investigate urinary incontinence (UI) are fairly few in our country. To contribute scientific data in this subject, we planned this study to evaluate women between 40-65 ages who are in the list of 41.08.040 numbered family practice unit of İzmit Kuruçeşme Family Health Center. Methods: This descriptive study was performed in family practice unit number 41.08.040 of İzmit Kuruçeşme Family Health Center. The data of fifty-five women were collected from the women between 40-65 ages who applied to the family practice unit between february and march of 2012. The excluding criteria were neurogenic bladder, malignancy, acute urinary infection and pregnancy. In this study, we used questionnaire forms ICIQ-SF and OAB-V8 which have been studied for validity and reliability before. The datas were analized in SPSS 13.0 software. Descriptive statistics and correlation analysis were done. Results: The mean age of the patients was 53.6 years. According to ICIQ-SF questionnaires, 34,5 % (n:19) of patients had UI while 65% (n:36) of patients had no UI. According to Analog Scale, QOL was 5 or more than 5 in 19 patients who had incontinence. According to OAB-V8: the answer was “Very few” in 63.6% of the patients answered nocturia question as “Very few”. Conclusion: In our study, the urinary incontinence rate was 34.5% in our study population. This study emphasize that experience of physicians in the subject of UI should be improved in primary health care units. According to our experience, the usage of ICIQ-SF and OAB-V8 questionnaire forms are easy to use in primary health care instutions. We strongly advise the using of those questionnaire forms in primary health care units. Our study is still continueing and more data are required in this stage.

9.
Anadolu tıp tarihi - Bölüm I
The history of medicine in Anatolia - 1st Part
Bektaş Murat Yalçın, Mustafa Ünal, Hasan Pirdal, Yasin Selçuk
doi: 10.15511/tahd.15.21621  Sayfalar 33 - 44
Anadolu tarihte hem bilimsel hem de kültürel açıdan modern uygarlığa birçok konuda öncülük etmiş bir toprak parçasıdır. Bu bilim dallarından biriside tıptır. Anadolu’daki tıp tarihi Antik, Hitit, Antik Helenistik, Roma, Bizans çağları ve Türklerin Anadolu’ya Göçleri Sonrası Dönem (Anadolu Selçuklu ve Osmanlı) olarak incelenebilir. Antik çağda Anadolu’da yaşayan ilk uygarlıklar hastalıkların doğaüstü nedenlerden ortaya çıktığını düşünüyorlardı. Anadolu üzerinde kurulduğu bilinen ilk imparatorluk olan Hititler zamanında hekimlik bir meslek olarak tanındı. Antik Helenistik dönemde ise Hipokrat hastalıkları doğaüstü sebeplerle değil ilk kez materyalist ve rasyonel bir bakış açısına göre açıklanmaya çalışılmıştı. Hipokrat ayrıca doktorların sahip olması gereken meslek ahlakı kurallarını (Etik kuralları) belirlemiştir. Anadolu, Roma imparatorluğu hâkimiyetine girdikten sonra başta Galen olmak üzere Anadolu’da doğmuş birçok hekim tıbba önemli katkı yapmışlardır. Roma döneminde özellikle askeri cerrahide önemli gelişmeler olmuştur. Roma imparatorluğu ikiye ayrılıp doğuda Bizans Devleti ortaya çıkınca dünyadaki ilk hastaneler hizmet vermeye başlamış ancak kilise tıp uygulamalarını tekelleştirmiştir. Bu nedenle tıp bilimi Rönesans dönemine teolojik yapının baskısından kendini kurtaramamıştır. Aşağıdaki derlemede Anadolu tıbbı hakkında ilk dört dönem hakkında kısaca bilgi verilmeye çalışılmıştır.
Anatolia is a land where were pioneered both scientific and cultural perspectives for the civilization history. One of the science branches of the Anatolian people had pioneered was medicine. The medical history in Anatolia can be divided into ages of Antic, Hittites, Antic Hellenistic, Roman, Byzantium and the period after Turks had immigrated (Anatolian Selcuklu and Ottoman) to Anatolia. In the Antic ages the first humans believe that the diseases were originating from supernatural factors. First doctors had emerged with the Hittites the first empire founded on this land. In the Antic Hellenistic period Hypocrites tried to explain the diseases with materialist and rationalist view instead of supernatural causes. Hypocrites also determined the ethical qualifications of doctors. After the Anatolia fell under Roman rule many physicians with Galen in the leading role who were born in Anatolia had contribution to Medicine. In the Roman period the especially military surgery were improved. After the Roman Empire had divided into two pieces Byzantium Empire submerged first hospitals on the worlds begun to give service however the church monopolized the medicine. Medicine couldn’t set free itself from the chains of theological structure until the Renaissance. In the review below brief information about the first four periods of the medicine in Anatolia were tried to be given.

OLGU SUNUMU
10.
Katarakt ve hipokalsemi: Tiroidektomi öyküsü olan bir olgu
Cataract and hypocalcemia: A case with a history of thyroidectomy
Hülya Parıldar, Ayşe Yeşim Oral
doi: 10.15511/tahd.15.21625  Sayfalar 45 - 47
Bu yazıda, multinodüler guatr nedeniyle yapılan total tiroidektomiden üç yıl sonra katarakt gelişen 48 yaşındaki bir kadın hastanın sunulması amaçlanmıştır. Kronik hipokalseminin uzun dönemdeki komplikasyonları, birinci basamakta sık rastlanmayan bir durumdur. Ancak bu olguda olduğu gibi, tiroidektomi geçirmiş hastaların hipokalsemi açısından düzenli olarak takip edilmesi önemlidir. Katarakt tanısı alan hastalar kalsiyum düzeyleri ve ilişkili diğer metabolik hastalıklar yönünden taranmalıdır
A 48-year-old asymptomatic woman with bilateral cataracts after three years following total thyroidectomy operation due to multinodular goitre was presented. Long term complications of chronic hypocalcemia are not often seen in primary care settings. However, the patients who had thyroidectomy should be checked for hypocalcemia periodically for long term complications as has occurred in this case. And also the patients presenting with cataracts should be monitored for hypocalcemia and other associated metabolic diseases.

LookUs & Online Makale