ISSN 1303-6637 | e-ISSN 1308-531X
TURKISH JOURNAL OF FAMILY PRACTICE - Türk Aile Hek Derg: 21 (4)
Volume: 21  Issue: 4 - 2017
KLINIK MAKALE
1.New issiu of The Turkish Journal of Family Practice and interesting articles
Esra Saatçı
doi: 10.15511/tahd.17.00432  Page 132
Abstract

ORIJINAL ARAŞTIRMA
2.Comparison of the brachial and the radial measurement values measured by the digital devices and mercury sphygmomanometer
Murat Çeliktepe, Oktay Sarı, Ümit Aydoğan, Özlem Ciğerli, Alper Sönmez, Bayram Koç
doi: 10.15511/tahd.17.00433  Pages 133 - 140
Giriş: Kan basıncının doğru ölçülmesi, hipertansiyon tanı ve tedavi takibinde çok önemlidir. Gereç ve Yöntem: Referans olarak kabul edilen manşonlu manuel tansiyon cihazı (CTÖC) ilekan basıncı ölçüm değerlerinin, 3 farklı brakiyal ve 3 farklı radiyal dijital tansiyon ölçüm cihazları (DÖC) ile karşılaştırarak, klinik olarak değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Çalışmaya alınan 110 hipetansif hasta ve 100 normotansif birey arasındaki tansiyon ölçüm farkları ile yaş, cinsiyet ve vücut kitle indeksine (VKİ) göre tansiyon ölçümleri analiz edildi. Ölçümler arasında klinik anlamlı fark >5mmHg olarak kabul edildi. Bulgular: Araştırmaya katılan toplam 210 kişinin (ortalama yaş 53.77±15.31yıl), %51,9’u kadın (n=109) idi. Normotansif grupta, CTÖC sistolik kan basıncı değerleri ile bilekten ölçüm yapan DÖC ölçümleri arasında istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmadı. Normotansif grupta, bilekten ölçüm yapan DÖC’nın diyastolik ölçümleriyle, CTÖC ölçümleri arasında klinik önemli, istatistiksel olarak anlamlı fark tespit edildi. Hipertansif hasta grubunda CTÖC diyastolik kan basıncı ölçümleri ile bilekten ölçüm yapan DÖC’nın ölçümleri arasında istatistiksel olarak anlamlı fark olmasına rağmen, klinik önemli fark tespit edilmedi. Yaşa, cinsiyete ve VKİ’ne göre, CTÖC ile DÖC kan basıncı ölçümleri arasında klinik önemi olan anlamlı fark tespit edilmedi. CTÖC kan basıncı ölçümleri ile koldan ve bilekten DÖC ölçüm değerleri arasında pozitif yönde anlamlı ve güçlü korelasyon saptandı. Sonuç: Hipertansiyon tanısı ve takibinde, referans kabul edilen ölçüm cihazları ile karşılaştırıldığında, normotansif bireylere göre hipertansif hastalarda, dijital tansiyon cihazlarının doğru ve korele ölçüm sonuçları verdiği saptandı.
Objective: Accurate blood pressure monitoring is essential for the diagnosis and management of hypertension. Material-Method: We aim to assess the clinical evaluation of the blood pressure readings obtained by using three different brachial and three different radial Oscillometric Blood Pressure Monitors (OBP) and compared them with the manual brachial Mercury Column Auscultatory device (MCA) which is used for reference readings. We analyzed the differences of the blood pressure readings according to age, gender and Body Mass Index (BMI) in 110 hypertensive and 100 normotensive individuals. We have noted a difference of >5mmHg between the measurements as clinically significant. Results: A total of 210 participants (mean age 53.77±15.31 years) of which 51.9% (n=109) were female were enrolled in the research,. There was no significant difference between the systolic blood pressure (SBP) measurements with the MCA device and the OBP wrist monitor in normotensive subjects. A significant e clinical and statistical difference was observed between the diastolic blood pressure (DBP) measurings with the OBP wrist monitors and MCA devices in the normotensive group. In the hypertensive group a significant difference between the DBP with the MCA device and OBP wrist monitors was noted, however there was no marked clinical difference. There was no clinical significant difference between the readings with the MCA and OBP according to age, gender and BMI. There was a significantly strong positive correlation between the measurements with the MCA and OBP from the arm and the wrist. Conclusion: In the diagnosis and management of hypertension, unlike MCA reference devices, OBP monitors provide mora accurate and correlated results in the hypertensive patients compared to normotensive individuals.

3.Effects of a new generation synthetic cannabinoid/bonsai on respiratory system
Murat Güzel, Anıl Yalçın, Erdinç Yavuz, Ali Kemal Erenler, Leman Tomak, Ahmet Baydın
doi: 10.15511/tahd.17.00441  Pages 141 - 146
Amaç: Bu çalışmada sentetik bir kannabinoid olan Bonzai’nin hastaların solunum parametreleri üzerine etkisini değerlendirdik. Gereç ve Yöntem: Aralık 2013 ile Aralık 2014 arasında Samsun Eğitim ve Araştırma Hastanesi Acil Servisi’nde takip edilen ve Bonzai kullanım öyküsü olan 52 hastanın tıbbi kayıtları retrospektif olarak incelendi. Hastalar ilaç alımından hastaneye başvuru arası geçen süre, semptomlar, vital bulgular, fizik muayene bulguları, arteriyel kan gazı analizi ve diğer laboratuvar testleri ile değerlendirildi. Bulgular: Ortalama hastaneye başvuru süresi 89.7±57.8 (Min. :30; Max.:250) dakikaydı. En sık görülen semptomlar 23 hastada (44.2%) bozulmuş mental durum, 13 hastada (25.0%) ajitasyon, 12 hastada (23.0%) halüsinasyonlar, 8 hastada (15.4%) ataksi, 2 hastada (3.8%) bulantı ve kusmaydı. Takipne tüm hastalarda mevcuttu. Bununla uyumlu olarak tüm hastaların kan gazı analizlerinde hiperkapni ve hipoksi saptandı. Ortalama parsiyel oksijen basıncı (PaO2), parsiyel karbondioksit basıncı (PaCO2) ve alveolar-arteriyel oksijen gradient (A-a O2) değerleri sırasıyla 67.6±29.8 mmHg, 50.4±8.6 mmHg ve 19.4±26.6 mmHg olarak bulundu. Hastaneye başvuru süresi ile kan gazı değerleri arasında istatiksel olarak ters bir ilişki saptandı (p=0,001). Sonuç: Sentetik bir kannabinoid Bonzai kullanım öyküsü ile acil servise başvuran hastalarda solunum depresyonu çok sıktır. Hastaların erken oksijenizasyon ve repiratuvar destek açısından değerlendirilmesi önemlidir.
Purpose: We aimed to evaluate the effects of Bonsai, a synthetic cannabinoid, on patients’ respiratory parameters. Materials and Methods: We retrospectively reviewed the medical records of 52 patients who admitted emergency department (ED) of Samsun Training and Research Hospital between December 2013 and December 2014 after self-reported Bonsai use. We assessed the time from intake to admission, symptoms, physical examination findings, vital signs, arterial blood gas analysis and other laboratory tests at presentation. Results: The mean time to admission was 89.7±57.8 (Min.:30; Max.:250) minutes. The most common symptom was an altered mental state in 23 patients (44.2%), followed by agitation in 13 patients (25.0%), ataxia in 12 patients (23.0%), hallucinations in 8 patients (15.4%) and nausea and vomiting in 2 patients (3.8%). Tachypnea was the common finding in all patients. Also, hypoxia and hypercapnia were detected in arterial blood gas analysis of all patients. In addition the alveolar-arterial oxygen gradient levels (A-a O2) were also elavated. The mean partial pressure of oxygen (PaO2), partial pressure of carbon dioxide (PaCO2) and A-a O2 gradient values were 67.6±29.8 mmHg, 50.4±8.6 mmHg and 19.4±26.6 mmHg, respectively. There was an inverse relationship between the time from intake to admission and parameters of blood gas analysis. (p=0,001) Conclusion: Clinicians should be aware of the importance of early blood gas analysis and respiratory depression in order to provide early oxygenation and respiratory support in patients admitted to the ED as a result of synthetic Cannabinoid/Bonsai use.

4.Association with Non-Dipper blood pressure and aortic arch width
Adem Adar, Orhan Önalan, Fahri Çakan, Ekrem Karakaya, Ertan Akbay
doi: 10.15511/tahd.17.00447  Pages 147 - 154
Amaç: Non-dipper kan basınç paterni ile akciğer grafisinde ölçülebilen aortik ark genişliği arasındaki ilişkiyi araştırmak. Gereç ve Yöntem: Kardiyoloji polikliniğinde Haziran 2014 ile Aralık 2015 tarihleri arasında muayene olan ve 24 saatlik ambulatuar kan basınç monitörizasyonu yapılan 18 yaş üzeri hastalar ardışık olarak çalışmaya dahil edildi. Gece yeterli kan basınç düşüşünün (sistolik<%10) olmaması non-dipper kan basınç paterni olarak tanımlandı. Hastaların ön arka akciğer grafilerinde aortik ark genişliği ambulatuar kan basınç moniterizasyon sonucunu bilmeyen tecrübeli doktorlar tarafından dijital ortamda ölçüldü. Non-dipper kan basınç prediktörlerini saptamak için çok yönlü regresyon analizi uygulandı. Bulgular: Toplam 271 hasta çalışmaya dahil edildi (125 hasta nondipper, 146 hasta dipper) Non-dipper grubu daha yaşlı, hipertansiyon ve diabetes mellitus dipper grubuna göre daha fazla, glomerüler filtrasyon hızı ise daha düşük bulundu. Aortik ark genişliği non-dipper grubunda anlamlı olarak daha geniş izlendi (38,5 ± 3,7 vs 35,1 ± 4; p <0,001). Çok yönlü regresyon analizinde, non-dipper KBP ile aortik ark genişliği (ß : 1,216; p< 0,0010; CI: 1,109-1,334) ve sol ventrikül kitle indeksi (ß : 0,968; p= 0,019; CI: 0,942-0,995) arasında bağımsız bir ilişki bulundu. Sonuç: Akciğer grafisi ile ölçülebilen aortik ark genişliği ile nondipper kan basınç paterni arasında bağımsız ve güçlü bir ilişki vardır. Birinci basamak sağlık kuruluşlarında ön arka akciğer grafisindeki artmış aortik ark genişliği non-dipper kan basınç paterni varlığı açısından uyarıcı olabilir.
Aim: The aim of the present study is to evaluate a possible relationship between non-dipper blood pressure pattern and aortic arch width. Materials and Methods: Patients who underwent 24-hour ambulatory blood pressure monitoring between June 2014 and December 2015 were enrolled to this study. The lack of adequate blood pressure drop at night (systolic <10%) was defined as a non-dipper blood pressure pattern. Aortic arch width on the chest X-ray was measured digitally by experienced doctors who did not know the result of ambulatory blood pressure monitorization. Non-dipper blood pressure predictors were investigated by multivariate regression analysis. Results: A total of 271 patients were included in the study (125 patients non-dipper, 146 patients dipper). In non-dipper group, patients were older, prevalence of hypertension and diabetes mellitus were higher and glomerular filtration rate was lower than dipper group. Aortic arch was significantly wider in the non-dipper group (38,5 ± 3,7 vs. 35,1 ± 4, p <0,001). In multivariate regression analysis, aortic arch width (ß: 1,216; p <0,0010; CI: 1,109-1,334) and left ventricular mass index (ß:0,968; p = 0,019; CI: 0,942-0,995) were found to be independent predictors of non-dipper blood pressure pattern. Conclusion: There is an independent and strong relationship between the aortic arch width measured by chest X-ray and non-dipper blood pressure pattern. Increased aortic arch width on chest x ray may alert the doctors in the primary healty care center for the presence of non-dipper blood pressure pattern.

OLGU SUNUMU
5.Use of intrauterin device and pelvic actinomycosis: Case report
Neslihan Çelik, Handan Alay, Melek Şahiner, Berrin Göktuğ Kadıoğlu
doi: 10.15511/tahd.17.00455  Pages 155 - 158
Aktinomikozis, Aktinomycesler tarafından oluşturulan kronik bakteriyel bir enfeksiyondur. Hastalığın tanısı karakteristik semptom ve bulguları olmadığı için zordur. Semptomlar bazı malign pelvik tümörleri veya pelvik abseye neden olabilen diğer bakteriyel etkenleri, tüberküloz ve nokardiyayı taklit eder. Aile planlaması yöntemlerinden biri olan RİA kullanımı pelvik actinomikoz için predispozan bir faktör olarak rol oynamaktadır. Tanı sıklıkla cerrahi sonrası histopatolojik tetkiklerle konulmaktadır. Bu sunumda 12 yıl aralıksız RİA kullanımı olan, pelvik kitle ayırıcı tanısıyla opere edilen, pelvik abse tedavisi başlanan, cerrahi sonrası pelvik aktinomiçes tanısı konulan bir vaka irdelendi.
Actinomycosis is a chronic bacterial infection caused by Actinomyces. Diagnosis of the diseases is difficult because of there is no cha-racteristic symptomps and findings. Its symptomatolgy imitates some malignant pelvic tumours or other bacterial agents, tuberculosis and nocardiosis, causing abcesses. The use of RIA, one of the methods of family planning, is a predisposing factor for pelvic actinomycosis. Its diagnosis is often performed by histopathologic examinations post-ope-rative. In this study, we reported a case with pelvic actinomycosis with uninterrupted use of RIA for 12 years that was operated for differential diagnosis with pelvic mass, pelvic abcesses treatment was initiated and diagnosed by post-operative

EDITÖRE MEKTUP
6.An overview of traditional, complementary and alternative medicine
Saliha Şahin
doi: 10.15511/tahd.17.00459  Pages 159 - 162
Modern tıp, Hipokrat’ın tıbbın tanı, tedavi ve prognoz süreçlerinin detaylı bir gözlem, neden-sonuç ilişkisi ve biriktirilmiş deneyim üzerine kurulması gerektiği fikri ile doğmuş ve (öneri: Hipokrat sonrası dönemde) rahip-hekimler tarafından uygulanan dini inanç, sihir, ampirik tedavi odaklı yöntemlerin karışımı olmaktan kurtulup gerçek bir bilim olma yolunda (buraya bir zaman dilimi, dönem vs konabilir mi?) temelleri atılmıştır. 19.yy başı itibariyle de hekimlik uygulamalarında klinik deneyimin bilimsel araştırma sonuçları ile desteklenmesi anlamına gelen kanıta dayalı tıp olarak yoluna devam etmiş, farmakoloji ve biyokimya gibi temel bilimlerin katkısıyla hastalıkların tanı, tedavi ve rehabilitasyonu sürecinde önemli gelişmeler sağlayarak günümüze değin ulaşmıştır. Ancak son yıllarda ülkemizde ve tüm dünyada isimlendirilmesinde hâlâ fikir birliği sağlanmamış bir dizi geleneksel-tamamlayıcı-alternatif tıp uygulamaları hekim-hekim dışı kişilerce uygulanır ve halkın büyük çoğunluğu tarafından kullanılır olmuştur. Bu uygulamaların ne olup ne olmadığı, ne derece güvenli ve etkin olduğu, halkın sağlığı üzerine potansiyel riskleri ve tehditleri, hali hazırda kullanılan tedavilerle etkileşimlerinin bilinmesi, aynı zamanda olası faydalarının bilimsel olarak araştırılmasının desteklenmesi ve kanıtlanmış faydaların modern tıbba kazandırılması gerekmektedir.
Hippocrates greatly contributed to modern medicine by declaring that medicine should stand on detailed observation, reason and experience in order to establish diagnosis, prognosis and treatment. After Hippocrates, medicine was no longer a mixture of superstition, magic, religion views and empirical treatment, exercised by priests-physicians, but became a real science with accumulating experience. From the early 19th century modern medicine continued on the path of evidence based medicine which means clinical experience supported by scientific researches and it reached significant improvement in the diagnosis, treatment and rehabilitation process of diseases with the help of basic sciences such as biochemistry and pharmacology. However, in recent years, traditional-complementary-alternative medicine practices on which a consensus has still not been established for its naming has been applied by physchian/non-physician practitioners and is popular among the majority in all over the world. It’s important to know what these practices are and whether they are safe and effective, if it poses potential risks and threats on public health and interactions with other drugs. Scientific investigations regarding potential benefits should be supported and proven benefits need to be brought into modern medicine.

LookUs & Online Makale