KLINIK MAKALE | |
1. | Dergimizin yeni sayısı ve dikkat çeken yazılar New issue of our journal and outstanding articles Esra Saatçıdoi: 10.15511/tahd.19.00439 Sayfalar 139 - 140 Makale Özeti |Tam Metin PDF |
ORIJINAL ARAŞTIRMA | |
2. | Tıp eğitiminin ruhsal hastalıklara yönelik tutumlara etkisi The impact of medical education towards attitudes on mental disorders Berker Duman, Burçin Çolak, Sueda Nur Özdemir, Necati Serhat Özkasap, İrem Sanem Sabahi, Mehmet Bahadır Şahinoğlu, Didar Taşçı, Mustafa Mert Tatar, Canan Ünalp, İrem Kar, Hakan Kumbasardoi: 10.15511/tahd.19.00441 Sayfalar 141 - 149 Amaç: Geleceğin hekimleri olan tıp öğrencilerinin ruhsal hastalıklara yönelik tutumları, sağlık sunumuyla doğrudan ilişkili olduğundan söz konusu becerilerin kazandırılması tıp eğitiminin de önemli hedefleri arasında yer almaktadır. Bu çalışmanın amacı, tıp eğitiminin öğrencilerin ruhsal hastalıklara yönelik tutumlarına olan etkisinin incelenmesi ve ilişkili faktörlerin saptanmasıdır. Yöntem: Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde eğitim gören 64 dönem 1 ve 64 dönem 6 öğrencisinde, Ruhsal Hastalıklara Yönelik İnançlar Ölçeği kullanılarak ruhsal hastalıklara yönelik tutumları karşılaştırılmıştır. Ayrıca cinsiyet, yakınında ruhsal hastalığı olmak, biyopsikososyal modele yatkınlık gibi değişkenlerle Ruhsal Hastalıklara Yönelik İnançlar Ölçeği arasındaki ilişki araştırılmıştır. Bulgular: Ruhsal Hastalıklara Yönelik İnançlar Ölçeği toplam skor ortalaması tüm örneklemde 43,62±13,55, dönem 1 öğrencilerinde 44,25±12,91, dönem 6 öğrencilerinde ise 42,98±14,24 olarak bulunmuştur. Gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunamamıştır (U=1891,5, p=0,456). Ruhsal Hastalıklara Yönelik İnançlar Ölçeği toplam skorları yakınlarında ruhsal hastalığı olanlarda 41,64±13,52, diğerlerinde ise 44,39±13,56’dır ve gruplar arasında anlamlı fark bulunamamıştır (U=1435, p=0,241). Ruhsal Hastalıklara Yönelik İnançlar Ölçeği çaresizlik ve tehlikeli alt ölçek skorları açısından da gruplar arasında anlamlı bir fark bulunamamıştır (sırasıyla U=1641, p=0,937; U=1347, p=0,101). Sadece utanma alt ölçeğinde istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmıştır (U=1305, p=0,049). Yakınında ruhsal hastalık olan dönem 1 ve dönem 6 öğrencileri karşılaştırıldığında, Ruhsal Hastalıklara Yönelik İnançlar Ölçeği toplam skor, çaresizlik ve tehlikeli alt ölçeklerinde anlamlı farklılıklar saptanmıştır (sırasıyla, U=64,5, p=0,003; U=77, p=0,012; U=67,5, p=0,004). Sonuç: Bu çalışmada, tıp eğitiminin ruhsal hastalıklara yönelik tutumlarda olumlu yönde bir etkisi saptanamamıştır. Ancak yakınlarında ruhsal hastalığı olan dönem 6 öğrencilerinin hem toplam, hem de çaresizlik ve tehlike alt ölçeklerinde, dönem 1 öğrencilerine kıyasla anlamlı olarak daha olumlu tutum sergilemeleri çalışmamızın önemli bulgularından birisidir. |
3. | Yaşlıların yaşadıkları ortamlara göre yaşam kalitesi ve geriatrik depresyon ölçeği sonuçlarının karşılaştırılması Comparison of the results of life quality and geriatric depression scale results according to the environments of the elders Kamil Serin, Süleyman Görpelioğlu, Cenk Aypakdoi: 10.15511/tahd.19.00450 Sayfalar 150 - 156 Amaç: Yirmi birinci yüzyılın en önemli olgularından birisi, toplumdaki yaşlı nüfusunun giderek artmasının yanında bu nüfusun yaşam kalitesinin yükselmesidir. Biz çalışmamızda yaşlıların yaşadıkları farklı ortamlara göre yaşam kalitesi düzeyleri ve geriatrik depresyon ölçeği sonuçlarının karşılaştırılmasını amaçladık. Yöntem: Araştırmaya dahil edilen 169 birey “Huzurevinde kalanlar” “Evde tek başına veya eşiyle yaşayanlar” ve “Evde çocukları veya yakınları ile yaşayanlar” olarak 3 gruba ayrıldı. Tüm gruplara “SF-36 Yaşam Kalitesi Ölçeği” ve “Geriatrik Depresyon Ölçeği” uygulandı. Sonuçlar SPSS ver.21 programıyla analiz edildi. Bulgular: Çalışmaya katılanların %50,9’u erkek, %49,1’i kadındı. Yaş ortalaması 74,1±7,3 olarak bulundu. Araştırmaya dahil edilen yaşlıların yaşadıkları ortamlara göre SF-36 Yaşam Kalitesi Ölçeği alt başlıkları ve Geriatrik Depresyon Ölçeği puan ortalamaları değerlendirildiğinde; “evde tek başına ya da eşiyle yaşayan” grubun Fiziksel Fonksiyon Puanı anlamlı derecede yüksek bulunmuştur. “Fiziksel İçerik Özet Puanı” da “evde tek başına ya da eşiyle yaşayanlarda” istatistiksel olarak anlamlı olmasa da diğer gruplara göre yüksekti. Sonuç: Her ne kadar Türk aile yapısı ve kültüründe yaşlıların huzurevinde yaşaması olumsuz bir durum gibi algılanıyor olsa da; yaşlıların fiziksel, mental ve sosyal olarak aktifleşmelerine önem veren kurumlarda yaşamak, kendileri için de oldukça önemli katkılar sağlamaktadır. |
4. | Hemşirelik hizmetlerinde çalışanların aşıyla önlenebilir hastalıklara karşı bağışıklık durumlarının araştırılması The immunity of nursing services providers against vaccine-preventable diseases Buğu Usanma Koban, Mehmet Taşkın Egici, Müge Özgül, Muhammed Mustafa Yıldız, Hilal Özkaya, Emine Zeynep Tuzcular Vuraldoi: 10.15511/tahd.19.00457 Sayfalar 157 - 164 Amaç: Sağlık çalışanları, enfeksiyonla karşılaşma ve enfeksiyonun özellikle duyarlı hasta grubuna bulaşı açısından büyük bir risk taşımaktadır. Bu bakımdan aşılanma bu meslek grubunda kritik önem arz etmektedir. Bu çalışmada, hastanemizde hemşirelik hizmetlerinde çalışan ve kurum hekimliğince sağlık taramasına katılan bireylerin aşıyla önlenebilir hastalıkların bağışıklık düzeyleri incelenmiş, hepatit, tetanoz ve grip aşısı öyküleri sorgulanmış ve sonuçları branşlara göre kategorize edilerek hemşirelerin bu konudaki bilinç düzeyinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde 2018 yılında çalışmakta olan ve verileri yeterli olan hemşirelerin sağlık taraması esnasında bakılmış olan hepatit A, hepatit B, kızamık, kabakulak, rubella antikor değerleri ile; kulak burun boğaz ve pediatri bölümlerinde çalışanların varicella seropozitifiği araştırılmıştır. Hepatit A ve B, tetanoz, grip aşısı öyküleri taramada kullanılan formdaki beyanları dikkate alınarak kaydedilmiştir. Sonuçlar, yaş grupları ve çalıştıkları birimlere göre karşılaştırılarak analiz edilmiştir. Bulgular: Hastanemiz kurum hekimliğinde dosyaları bulunan 214 hemşirenin 79’u dahili branşlarda, 84’ü cerrahi branşlarda, 17’si yoğun bakım ve palyatif bakım servisinde, 202si acil serviste, üçü diyaliz ünitesinde ve kalan 11 kişi idari birimde çalışıyordu. AntiHBsIgG 209’unda (%97,7) pozitifti ve bunların 12’si, (%5,6) doğal bağışıktı. AntiHAVIgG ise 111 kişide (%51,9) pozitif bulundu. 112 (%52,3) kişi tetanoz aşısı yaptırmıştı fakat 49 kişi (%22,9) aşılanma durumunu bilmiyordu. Tetanoz aşısı olanların %41,96’sı dahili, %41,07’si cerrahi bölümlerde, %6,25’, yoğun bakım ve palyatif servisinde ve %7,14’ü acil servislerde çalışıyordu. Kızamık-kızamıkçıkkabakulak aşısı olduğunu belirten 208 kişi olup bunların üçünde rubella IgG, dokuzunda kabakulak IgG ve 20’sinde kızamık IgG negatif bulundu. Hepatit B açısından seropozitif olanlardan 70 kişi (%32,71) cerrahi branşlarda, endoskopi ünitesinde ve ameliyathanede, 77 kişi (%35,98) dahili branşlarda ve polikliniklerde, dört kişi (%1,86) diyaliz ünitesinde, 19 kişi (%8,87) acil serviste ve 16 kişi (%7,47) hastayla ve ona ait materyalle temas etmeyen idari bölümlerde görev yapmaktaydı. Genel seropozitiflik yüzdelerine bakıldığında bireylerin tetanoz ve hepatit A yönünden bağışıklık yüzdeleri; hepatit B ve kızamık-kızamıkçık-kabakulak yüzdelerine göre anlamlı olarak düşüktü (p<0,05). Sonuç: Aşılanma hem mesleki maruziyet hem de hastaların korunması bakımından büyük önem taşımakla beraber halen sağlık çalışanları tarafından göz ardı edilebilen bir önlemdir. Riskli birimler başta olmak üzere geniş çaplı taramalarla immünizasyon düzeyinin belirlenmesi ve sağlık çalışanlarının aşılama hakkında bilinçlendirilmesi faydalı olacaktır. |
DERLEME | |
5. | Aile Hekimliği Uzmanlık Eğitiminde ‘Eğitim Aile Sağlığı Merkezleri’ Şişli Hamidiye Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi Deneyimi ‘Educational Family Health Centers’ in Family Medicine Resident Training Experience of Şişli Hamidiye Etfal Training and Research Hospital Mehmet Taşkın Egici, Yağmur Gökseven, Güzin Zeren Öztürk, Elif Serap Esen, Dilek Toprakdoi: 10.15511/tahd.19.00465 Sayfalar 165 - 175 Aile hekimliği uzmanlık eğitimi Türkiye’de 1984 yılında başlamıştır. 2010 yılına kadar aile hekimliği uzmanlık öğrencilerinin 3 yıllık eğitim sürecinin tamamı klinik rotasyonlardan oluşmaktayken; 2010 yılından bu yana belirtilen amaçları uygulayabilmek ve yeterlilikleri kazanabilmek için, 18 ay klinik rotasyon, 18 ay ise saha eğitimi olacak şekilde düzenleme yapılmıştır. Saha eğitiminin ihtiyacını karşılamak üzere Sağlık Bakanlığı tarafından 2014 yılında ‘Eğitim Aile Sağlığı Merkezleri’’ (E-ASM) kurulmasıyla ilgili mevzuat çıkarılmıştır. Aile hekimliği uzmanlığı saha eğitiminde önemli bir boşluğu doldurması beklenen E-ASM’lerin eğitim hizmetinin yanında diğer aile sağlığı merkezlerinin verdiği hizmetleri vermesi de beklenmektedir. E- ASM’lerin sayısı halen yetersiz olup arttırılması için eğitim kurumlarının farkındalığının artırılması, malzeme temini, tadilat ve tamirat ihtiyaçlarının kolaylaştırılması gerekmektedir. Sağlık Müdürlükleri tarafından alt yapının oluşturulması ve destek personelinin sağlanması; Aile hekimliği eğitim kurumları tarafından ise eğitici görevlendirilmesi ve eğitim görecek uzmanlık öğrencisi planlanması alternatif olarak düşünülmelidir. Nüfus kaydının ve hizmet planlamalarının asistan eğitimine imkân verecek şekilde düzenlenmesi, görev yapacak eğitici, asistan ve diğer personelin ödemelerinin hak kaybına neden olmayacak şekilde yapılandırılması, sahada yapılacak araştırmalarla ilgili izin süreçlerinin kolaylaştırılması gerekmektedir. Bu yazıda Sağlık Bilimleri Üniversitesi Şişli Hamidiye Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi Aile Hekimliği Kliniği’ne bağlı olarak 2016 yılı Ağustos ayı itibariyle iki ayrı binada hizmet vermeye başlayan iki ayrı E-ASM’nin açılması ve işletilmesiyle ilgili deneyimler paylaşılarak sürecin iyileştirilmesine katkı sunulması amaçlanmıştır. |
6. | Emzirme döneminde ilaç kullanımı Medication use during breastfeeding Yusuf Cem Kaplan, Nusret Uysal, Elif Keskin Arslan, Selin Acar, Cemre Harveydoi: 10.15511/tahd.19.00476 Sayfalar 176 - 185 Emzirme dönemi sadece sağlıklı kadınları ilgilendiren bir durum değildir. Annenin emzirme dönemi öncesinde var olan ve yeni ortaya çıkan hastalıklarının tedavisi için ilaç kullanımı gerekebilir. Hem anne hem bebek için sayısız faydası olan emzirmenin devamlılığını korumak ise kritik öneme sahiptir. Emzirme döneminde ilaç kullanımının bebek üzerinde olası advers etkileri ile ilgili endişeler nedeniyle annenin tedavisiz kalması, anne ve bebek açısından istenmeyen kalıcı olumsuzluklara neden olabilir. Emzirme döneminde annenin ilaç tedavisi alması gereken durumlarda annenin emzirmeye devam edip edemeyeceği kanıta dayalı risk-fayda analizi ile değerlendirilmeli, bulunan kanıtlar akılcı ve şeffaf bir şekilde yorumlanmalıdır. Çoğu ilaç anne sütüne geçtiği için, emzirme döneminde ilaç kullanımı ile ilgili asıl soru ilacın anne sütüne geçip geçmediği değildir. Asıl soru ilacın anne sütüne geçen miktarının bebekte ciddi ya da şiddetli bir advers etkiye yol açma ihtimalinin olup olmadığıdır. Emziren annede ilaç seçimi her bireyde ayrı değerlendirilmesi gereken ve içinde birçok faktörü barındıran bir süreçtir. Göreceli bebek dozu %10’un altında olan, kısa yarılanma ömürlü, proteine yüksek oranda bağlanan, oral emilimi ve yağda çözünürlüğü düşük ilaçlar tercih edilmelidir. En az bunlar kadar önemli bir diğer seçim kıstası ise seçilecek ilaca dair emzirme döneminde yapılmış olan gözlemsel çalışmalardır. Bu tür çalışmalarda hakkında olumsuz veri olmayan ilaçlar öncelikli olarak tercih edilmelidir.Bu derlemede emzirme döneminde ilaç kullanımına dair genel yaklaşımların gözden geçirilmesi ve kanıta dayalı risk-fayda analizinin nasıl yapılması gerektiği klinik pratiğe uygun şekilde sunularak, bu konudaki bilgi ve farkındalığın arttırılması amaçlanmıştır. |
OLGU SUNUMU | |
7. | Flurbiprofene bağlı tek taraflı perioküler kanama: Nadir bir ilaç yan etkisi Unilateral periocular hemorrhage caused by flurbiprofen: A rare drug side effect Zeyneb İrem Yüksel Sanduz, Aclan Özderdoi: 10.15511/tahd.19.00486 Sayfalar 186 - 190 Non-steroidal anti-inflamatuar ilaçlar birçok endikasyonda sıklıkla kullanılmaktadır. Bu ilaçların nadir görülen yan etkileri de bilinmelidir. Bu çalışmada 100 mg oral flurbiprofen alımından sonra gelişen tek taraflı perioküler kanama ile başvuran 50 yaşında bir kadın olguyu sunmayı amaçladık. Hastanın oftalmik muayenesinde saptanan perioküler kanamaya neden olabilecek olası tanıları ayırt edebilmek için bilgisayarlı tomografi ve manyetik rezonans görüntüleme yapıldı. Hastada travma öyküsünün olmadığı ayrıntılı olarak sorgulandı. Görüntülemelerde sadece sol göz ve çevresinde yumuşak doku ödemi mevcuttu. Laboratuvar değerlerinden laktat dehidrogenaz ve c-reaktif proteinde hafif yükseklik dışında herhangi bir anormal bulgu saptanmadı. Hastaya semptomatik olarak tedavi planlandı ve hastanın kontrol muayenesinde biyokimyasal ve hematolojik parametreleri normal olarak tespit edildi. Perioküler kanama gerilemişti. Kanamalı cilt lezyonları flurbiprofenin nadir bir ilaç yan etkisi olarak akılda tutulmalıdır. |