ISSN 1303-6637 | e-ISSN 1308-531X
TÜRKİYE AİLE HEKİMLİĞİ DERGİSİ - Türk Aile Hek Derg: 17 (2)
Cilt: 17  Sayı: 2 - 2013
KLINIK MAKALE
1.
Yazarlık
Authorship
Okay Başak
doi: 10.2399/tahd.13.00049  Sayfalar 49 - 50
Makale Özeti |Tam Metin PDF

ORIJINAL ARAŞTIRMA
2.
15-49 yaş arası annelerin anne sütü ile ilgili uygulamaları ve etki eden faktörler
Breastfeeding related practices of 15-49 years old mothers and influencing factors
Betül Battaloğlu İnanç
doi: 10.2399/tahd.13.63835  Sayfalar 51 - 55
Amaç: Bu çalışmada, 15-49 yaş arasındaki annelerin bebeklerini besleme durumlarının ve emzirme konusundaki uygulamalarının saptanması ve etki eden faktörlerin belirlenmesi amaçlanmıştır. Yöntem: Mardin Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları Hastanesi, Kadın Doğum Polikliniğine 1 Ekim–30 Kasım 2012 tarihleri arasında başvuran, 15-49 yaş arası kadınlardan basit rastgele örnekleme yöntemi ile seçilen 330 anne çalışmaya dahil edildi. Amaca uygun olarak hazırlanmış bir anket, yüz yüze görüşme tekniği ile katılımcılara uygulandı. Bulgular: Yaş ortalaması 28.2±5.2 olan kadınların %23.5’i anne sütünü ilk 6 ay, %24.4’ü 12 aya kadar, %40.8’i 24 aya kadar ve %11.3’ü 24 aydan fazla süre bebeklerine vermişlerdi. Kadınların %69.1’i ilk 6 ay, sadece anne sütü vererek bebeklerini beslemişlerdi. Bu besleme tarzı, annelerin eğitim düzeyi arttıkça artış göstermekteydi (p=0.017). Ek gıdaya 6 aydan sonra başlayanlar daha çok yüksek okul ve üniversite mezunları idi ve eğitim seviyesinin azalmasıyla istatistiksel olarak anlamlı düzeyde olmasa da bu süreden sapmalar görülmekteydi (p>0.05) Yüksekokul ve üniversite mezunları anne sütü ile ilgili bilgileri daha çok ebe-hemşire ve doktordan alırken, eğitim düzeyi düştükçe bu bilgiler aile ve çevreden alınmaktaydı (p=0.018). Sonuç: Annelerin büyük çoğunluğu bebeklerine anne sütü vermelerine karşın, eğitim düzeyi düştükçe ek gıdaya başlama yaşı konusunda yanlış uygulamalar artmaktadır. Öte yandan eğitim düzeyi düştükçe anne sütü verme süresi uzamaktadır.
Objective: This study aimed to determine feeding behaviors and breastfeeding patterns of 15-49 years old mothers and to identify factors having impact on these practices. Methods: Three hundred and thirty mothers (15-49 years old) were included in the study. They were selected by simple randomized sampling method among those women who applied to gynecology clinics at Mardin Maternity and Child Health Hospital, between 1st October and 30th November, 2012. A pre-prepared questionnaire was applied to the participants by using face to face interviewing technique. Results: Of 330 mothers with mean age of 28.2±5.2 years, 23.5% gave breast milk to their babies until 6 months, with 24.4% until 12 months, 40.8% until 24 months and 11.3% over 24 months. The rate of exclusive breastfeeding in the first 6 months was 69.1%. Exclusive breastfeeding rate was higher among the the mothers having higher educational level (p=0.017). Mothers who started to give complementary food to their babies after 6 months were mostly from vocational high schools and universities; as the educational level of mothers decreased, some statistically nonsignificant divergences from this encouraged practice were seen, significance (p>0.05). Mothers who were graduates from vocational high schools and universities, got information about breastfeeding mostly from health professionals. The source of information was family and close relatives/friends for the participants having lower educational level (p= 0.018). Conclusions: Although breastfeeding is a common practice among most of the participants, as the educational level decreases, starting complementary feeding at unrecommended months increase. On the other hand, as the educational level of mothers decreases, the period of breastfeeding prolongs.

3.
Anti HCV seropozitif kişilerde moleküler HCV RNA test sonuçlarının değerlendirilmesi
The assessment of molecular HCV RNA test results on anti HCV seropositive people
Cem Çelik, Mustafa Gökhan Gözel, Fatma Dayı, Rakibe Kaygusuz, Mustafa Zahir Bakıcı
doi: 10.2399/tahd.13.66376  Sayfalar 56 - 59
Amaç: Bu araştırmada, Anti HCV pozitif kişilerin HCV RNA viral yük miktarları incelenerek, akut enfeksiyon sonrası iyileşme, kronikleşme, hastaların tedavi yanıtları ve bunların cinsiyet ile iliflkisinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Yöntem: Ocak 2005-Aralık 2009 tarihleri arasında Cumhuriyet Üniversitesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi Klinik Mikrobiyoloji laboratuarlarında, Anti HCV pozitif hastaların moleküler yöntemlerle çalışılan HCV RNA testlerinin sonuçları, laboratuar kayıtlarından geriye dönük olarak incelenmiştir. Bulgular: Bu araştırmada 347 hastanın HCV RNA sonuçları incelendiğinde, Hepatit C virüsü (HCV) enfeksiyonunun oldukça yüksek oranda kronikleşme (%79.0) gösterdiği, hastaların bir kısmının ise (% 21,0) herhangi bir tedavi almadan iyileştiği saptanmıştır. Anti HCV test sonuçları seropozitif olan kadınların %76.1’inde, erkeklerin %82.9’unda HCV RNA testinin pozitif olduğu görülmüş ve HCV RNA test pozitifliği yönünden cinsiyetler arası farklılık anlamlı bulunmamıştır (p>0.05). Araştırmada tedavi gören 185 hastanın tedavi sürecindeki HCV RNA sonuçları incelendiğinde tedaviye % 56.2 oranında olumlu yanıt alındığı görülürken, hastaların %39.5’inde ise bu tedaviye cevap alınamadığı görülmüştür. Hastaların %4.3’ünde ise relaps geliştiği anlaşılmıştır. Ancak bu tedavi yanıtlarının istatistiksel olarak cinsiyet ile önemli bir değişiklik göstermediği tespit edilmiştir (p>0.05). Sonuç: Hepatit C virüsü enfeksiyonunun yüksek oranda kronikleştiği ve tedavi başarılarının kısmen yükseltilmiş olmasına rağmen hala arzu edilen düzeyde olmadığı görülmektedir. Bu nedenlerle en önemli noktanın hastalığın bulaş yollarının iyi bilinmesi ve bulaşın önlenmesi için gerekli tüm önlemlerin alınması olduğunu düflünmekteyiz.
Objective: In this study, HCV-RNA levels of patients with positive values of anti-HCV were determined and the relationship between gender and recovering after acute infection, chronicity the patients’ response to therapy were evaluated by measuring the quantity of HCV-RNA viral loads. Methods: The HCV-RNA levels of patients with positive values of anti-HCV were evaluated retrospectively using laboratory records in Cumhuriyet University Research and Practice Hospital between January 2005 and December 2009. Results: In this study, the HCV RNA results of 347 patients were evaluated. We determined that Hepatitis C virus (HCV) infection showed high rates of chronicity (79.0%) and some patients showed recovery (21.0%) without treatment. HCV-RNA test results were positive in 76.1% of the women and 82.9% of the men and there was no correlation between gender and HCV-RNA test sero positivity (p>0.05). When we evaluated the HCV-RNA results of the 185 patients receiving treatment, we observed that the rate of positive response to treatment was 56.2% and 39.5% of the patients did not respond to treatment. The relapse rate was 4.3%. Response rates to therapy were not correlated with gender (p>0.05). Conclusions: Patients infected with Hepatitis C virus have high rates of chronic infection and the rate of response to treatment is still not at desired levels. Therefore, we believe that education concerning routes of transmission, prevention and taking all necessary measures to prevent contamination are of utmost importance.

4.
5-15 yaş arası astımlı çocuklar›n sosyodemografik özellikleri ve risk faktörleri
Sociodemographic characteristics and risk factors of children 5-15 years of age with asthma
Nurgül Önder, Sami Hatipoğlu, Betül Battaloğlu İnanç, Derya Sıkar
doi: :10.2399/tahd.13.09719  Sayfalar 60 - 64
Amaç: Bir astım allerji polikliniğine başvuran astımlı çocukların sosyodemografik özellikleri ve risk faktörlerinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Yöntem: Tanımlayıcı nitelikteki bu araştırmada 1 Ocak 2005–31 Aralık 2005 tarihleri arasında, Bakırköy Dr. Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Astım Alerji Polikliniği’nde astım tanısıyla izlenen, 5-15 yaşları arasındaki 450 hastanın dosyaları retrospektif olarak taranıp, hastaların sosyodemografik özellikleri, hastalığın başlama yaşı, risk faktörleri araştırılmıştır. Bulgular: Olguların %60.9’u erkek, ortalama yaş 8.4±2.7 ve semptomların başlama yaşı ortalama 3.6±2.7 idi. Hastaların %95.6’s› düşük gelirli olduklarını belirten ailelere sahipken, %46.4’ü ısınmada kömür kullanıyor, %67.1’i nemli ortamda yaşıyordu. Son bir yıl içerisinde acile başvuranların oranı %66.7 iken, hastaneye yatırılma oran› %10.9 olarak bulundu. Sonuç: Çalışmamızda değerlendirilen astımlı çocukların sosyodemografik özellikleri ve risk faktörleri literatür ile uyumlu bulunmuştur.
Objective: The aim of the study is to determine socio-demographic characteristics and risk factors of children admitted to an outpatient asthma clinic of a research and training hosipital. Methods: In this descriptive study, records of 450 children 5-15 years of age with diagnosis of asthma admitted to Asthma and Allergy Outpatient Clinic of Bak›rköy Dr. Sadi Konuk Research and Training Hospital between January and December 2005 were evaluated retrospectively. Data regarding socio-demographic characteristics, age at onset of the disease and risk factors were analyzed with Student’s t test, Mann Whitney U test and chi-square test. The study was approved by the ethics commite (03.04.2007/57) of Bak›rköy Dr. Sadi Konuk Training and Research Hospital. Results: Among the participants 60.9% were male, mean age was 8.4±2.7 and mean age at onset of the symptoms was 3.6±2.7. 95.6% of the participants were coming from low-income families. 46.4% were using coal stove for heating and 67.1% were living in a humid house. Among the children, 66.7% were admitted to an emergency clinic during last year and 10.9% were hospitalized. Conclusion: Socio-demographic characteristics and risk factors of children evaluated in our study were consistent with the literature.

5.
Tıp fakültesi ve konservatuvar öğrencilerinde fibromiyalji sıklığının karşılaştırılması.
Comparison of fibromyalgia prevalence in medical school and music academy students
Ümit Seçil Demirdal, Nazlı Şensoy, Didem Darıcı, Bengü Türemenoğulları, Mehmet Sezen, Ömer Kenanoğlu
doi: 10.2399/tahd.13.20592  Sayfalar 65 - 69
Fibromiyalji sendromu (FMS), eklem dışı tutulumla giden, yaygın vücut ağrısı ve hassas noktaların varlığı ile karakterize kronik bir hastalıktır. FMS’nin patogenezinde psikososyal stres risk faktörleri arasında yer almaktadır. Son yıllarda kronik ağrının tedavi basamakları içerisinde sakinleştirici ve dinlendirici etkisi nedeniyle müzik ile tedavi yer almaktadır. Bu çalışmanın amacı uzun süreli ve yoğun bir eğitim programı sebebiyle stres faktörünün daima hissedildiği Tıp Fakültesi öğrencilerinde ve müziğin olumlu etkisinin hissedilebileceği Devlet Konservatuvarı öğrencilerinde FMS sıklığının saptanması ve karşılaştırılmasıdır. Yöntem: Bu tanımlayıcı çalışmaya Tıp Fakültesi’nden 258 ve Devlet Konservatuarı’ndan 184 öğrenci dahil edildi. FMS tanısı Amerikan Romatoloji Derneği'nin (ACR) 1990 kriterlerine göre kondu. Veriler ki-kare, student t testi ve Mann-Whitney U testi ile değerlendirildi. Bulgular: Tıp Fakültesi’nde %2.3, Devlet Konservatuarı’nda %5.4 öğrenci FMS tanısı aldı. İki öğrenci grubu arasında istatistiksel fark yoktu (p=0.123). Sonuç: Bu çalışmada diğer üniversite eğitimlerine göre daha uzun ve zor olan tıp eğitimi nedeniyle stres faktörünün yüksek olduğu Tıp Fakültesi öğrencilerinde FMS sıklığı, Devlet Konservatuvarı öğrencilerinden farklı bulunmadı. Diğer yandan, FMS sıklığını etkileyebilecek sosyoekonomik düzey gibi diğer faktörlerinde araştırıldığı ileri çalışmalar farklı verilere ulaşmamızı sağlayabilir.
Objective: Fibromyalgia syndrome (FMS) is a chronic condition characterized by generalized pain and presence of tender points. Psychosocial stress is one of the risk factors in the pathogenesis of the syndrome. Recently, musical therapy increasingly takes part in the management of the chronic pain due to its calming and soothing effect. The aim of this study is to determine and compare the FMS frequencies among the medical school students where stress has always been felt due to the long and intensive education period and the students of musical academy where positive effect of music can always been sensed. Methods: In this descriptive study, 258 students from the medical school and 184 students from the musical academy were enrolled. FMS was diagnosed according to the American College of Rheumatology (ACR) 1990 criteria. Data were analyzed with the chisquare test, student t test and the Mann-Whitney U test. Results: FMS frequencies were 2.3% among the students of medical school and 5.4% among the musical academy students. Difference between the two groups was not significant (p=0.123). Conclusion: In this study, FMS frequency among the medical school students where the stress factor is higher due to the longer and harder education was not differ from that of the musical academy. On the other hand, further studies investigating the other risk factors of FMS such as socioeconomic level may provide different results.

OLGU SUNUMU
6.
Fetiflizm ve voyörizm birlikteliği: Bir olgu sunumu
Fetishism and voyeurism comorbidity: a case report
Hülya Ertekin, Hatice Yardım Özayhan, İbrahim Eren, Yusuf Haydar Ertekin
doi: 10.2399/tahd.13.39974  Sayfalar 70 - 72
Bir parafili türü olan fetişizm, kişinin cansız nesnelere, belirli vücut bölümlerini kullanarak cinsel haz elde etmesidir. Diğer bir parafili tipi olan voyörizm, çıplak olan ya da soyunan, giyinen ya da cinsel etkinlikte bulunan kişiyi gözetlemeyi içeren, fantaziler ve etkinlikler ile tekrarlayıcı uğraşıdır. Bu makalede fetişizm ve voyörizmi olan 26 yaşında erkek olgu sunumu yapılacaktır, bu olgunun psikiyatrik öyküsü ve aile dinamikleri ele alınmıştır.
Fetishism is a paraphilia type, that use of nonsexual or nonliving objects or part of a person's body to gain sexual excitement. Another type of paraphilia voyeurism; the recurrent urge or behavior to observe an unsuspecting person who is naked, disrobing or engaging in sexual activities, or may not be sexual in nature at all. In this article, the 26-year-old male patient with fetishism and voyeurism will be presented, psychiatric history and family dynamics of this case are discussed.

KLINIK MAKALE
7.
Hasta merkezli klinik yöntem: Aile hekimliği bakış açısı
The patient-centered clinical method: a family medicine perspective

doi: 10.2399/tahd.13.00073  Sayfalar 73 - 85
Kasım 2012’de İzmir’de düzenlenen Aile Hekimliği Araştırma Günleri’nde bir konuşma olarak sunulmuş olan bu makalede, aile hekimliğinde hasta merkezli klinik yöntem anlatılmaktadır. Yöntemin dört bileşeninin tanımlanmasının yanı sıra, hasta merkezliliğin hastalar için neden önemli olduğu da tartışılmıştır. Makalede ayrıca hasta merkezli bakımın tanı ve tedavideki rolü de vurgulanmıştır. Bu alandaki araştırmalarımız, hasta merkezli bakım ile ilgili yapılacak çalışmalar için hem bir rehber olacak hem de motivasyon sağlayacaktır. Dünyada bu konuda yapılmış ve yöntemin, hastaların kendilerine sunulan hizmet ile ilgili algıları ve kendi sağlıkları üzerindeki olumlu etkisini gösteren çalışmalara atıfta bulunulmuştur. Son olarak hasta merkezliliği öğrenmenin ve öğretmenin etkin yolları tanımlanmıştır.
This paper describes the patient-centered clinical method for family practice. It was presented as a speech at the Family Medicine Research Days, Izmir, November 2012. As well as describing, in depth, the four components of the patient-centered clinical method, I also cover the reasons why patient-centeredness is important to patients. I offer examples that explain how patientcentered care has a role in diagnosis and cure. Our own research studies provide guides to encourage others to conduct research on patient-centered care. I cite worldwide research which has found that patient-centered care has a positive influence on patient perceptions of their care and on their own health. Finally, I describe the effective ways that patient-centeredness can be taught and learned.

ORIJINAL ARAŞTIRMA
8.
Aile Hekimliği Akademisi (AHAD) 3. Aile Hekimliği Araştırma Günleri Bildiri Özetleri II
Abstracts presented at the Third Family Medicine Research Days, 8-11 November 2012, ‹zmir, Turkey. Part II

doi: 10.2399/tahd.13.00086  Sayfalar 86 - 94
Makale Özeti |Tam Metin PDF

LookUs & Online Makale