ISSN 1303-6637 | e-ISSN 1308-531X
TÜRKİYE AİLE HEKİMLİĞİ DERGİSİ - Türk Aile Hek Derg: 19 (2)
Cilt: 19  Sayı: 2 - 2015
HABER
1.
TAHUD 25. Yıl Fotoğraf Yarışması ve 19 Mayıs Dünya Aile Hekimleri Günü TAHUD Doğa Yürüyüşü

Sayfa 0
Makale Özeti

KLINIK MAKALE
2.
Sağlık arama davranışı
Health seeking behavior
Mehmet Akman
doi: 10.15511/tahd.15.02053  Sayfalar 53 - 54
Makale Özeti |Tam Metin PDF

ORIJINAL ARAŞTIRMA
3.
Kronik bel ağrısı olan hastalara aile hekimliği yaklaşımı: Ne kadar etkili?
Family medicine approach to the patients with chronic low back pain: How effective is it?
İpek Tanyıldızı, Vildan Mevsim
doi: 10.15511/tahd.15.02054  Sayfalar 54 - 62
Amaç: Kronik idiyopatik bel ağrısı (KİBA) olan hastaların biyopsikososyal ve multidisipliner yaklaşım ile tedavileri sonucunda ağrı, fiziksel bağımlılık, hayat kalitesi ve depresyon düzeylerindeki değişimin saptanması amaçlanmıştır. Yöntem: KİBA olan 30 hasta randomize edilerek çalışma ve kontrol grubuna ayrılmış ve altı ay takip edilmişlerdir. Çalışma grubu hastalarına aile hekimliği ilkeleri uygulanmış, kontrol grubuna ek müdahalede bulunulmamıştır. Hastaların takipleri sonucunda, hayat kalitelerindeki, depresyon, ağrı ve fiziksel bağımlılık düzeylerindeki değişim; SF 36 hayat kalitesi ölçeği, Beck depresyon envanteri, Vizüel analog skalası ve Oswestry engellilik indeksi ile değerlendirilmiştir. Bulgular: Çalışma grubundaki hastaların egzersiz uyumlarının (p<0,001) kontrol grubuna göre daha fazla olduğu, hayat kalitesinin fiziksel güçlülük (p=0,03) ve ağrı (p<0,001) alt birimlerindeki artışın çalışma grubunda anlamlı olduğu bulundu. Ağrı şiddetindeki azalma hem çalışma grubunda (p=0,00, z=-2,85) hem de kontrol grubunda (p=0,02, z=-2,15) anlamlı bulunmuştur. Depresyon skorlarında gruplar arasında fark saptanmamıştır (p=0,24, z=-1,12). Çalışma grubundaki hastaların fiziksel bağımlılık düzeylerinde anlamlı azalma bulunmuştur (p=0,04, z=-1,95). Sonuç: KİBA olan hastaların aile hekimliği yaklaşımı ile düzenli takip edilmeleri; egzersiz uyumunu ve hayat kalitesini arttırmakta, bel ağrısına bağlı fiziksel bağımlılık düzeylerini ise azaltmaktadır.
Objective: Treatment of back pain with biopsychosocial treatment and multidisciplinary approach was used to identify the change in pain, physical disability, quality of life and depression levels in chronic idiopathic low back pain (CIBP) patients. Methods: Randomised 30 patients of CIBP as study and control, were followed for six months. Family medicine principles applied to the study group, no intervention was used in control group. The alteration of life quality, depression, pain and physical disability of patients were evaluated by SF-36 life quality index, Beck depression inventory, visual analogue scale and Oswestry disability index. Results: In study group, exercise adaptation (p<0.001; r=0.001) was higher than control group. Increase in physical role limitation (p=0.03; z=-2.15) and pain (p<0.001, z=-2.89) subunits of life quality index were found significant in study group. Decrease in pain scores were significant in both study (p=0.00, z=-2.85) and control (p=0.02; z=-2.15) group. There was no statistically difference in depression scores between groups (p=0.24; z=-1.12). Physical disability levels were significantly decreased (p=0.04; z=-1.95) in study group. Conclusion: Regular following up CIBP patients by family medicine approaches, increase compliance of doing exercise and quality of life, also decrease physical disability depending on back pain.

EDITÖRE MEKTUP
4.
Tütün bağımlılığını ölçmede Fagerström testi
Fagerström Test on nicotine dependence
Tijen Şengezer
doi: 10.15511/tahd.15.02055  Sayfa 55
Makale Özeti |Tam Metin PDF

5.
Koroner arter hastalığında risk belirleyici yeni değişkenler
Novel parameters in determining the risk of coronary artery disease
Yusuf Çetin Doğaner, Ümit Aydoğan, Oktay Sarı
doi: 10.15511/tahd.15.02056  Sayfalar 56 - 57
Makale Özeti |Tam Metin PDF

ORIJINAL ARAŞTIRMA
6.
Doğuma hazırlık sınıfına katılan gebelerin tetanoza karşı aşılanma sıklığı ve etkileyen faktörler
Frequency of tetanus vaccination in pregnant women attending to the child birth preparation classes and influencing factors
Nuriye Büyükkayacı Duman, Gülay Yılmazel, Ayşe Burcu Başcı, Derya Yüksel Koçak
doi: 10.15511/tahd.15.02084  Sayfalar 84 - 89
Amaç: Bu çalışmada doğuma hazırlık sınıflarına katılan gebelerin tetanoza karşı aşılanma sıklığı ve bunu etkileyen faktörlerin incelenmesi amaçlanmıştır. Yöntem: Tanımlayıcı tipteki bu çalışmaya Hitit Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi doğuma hazırlık sınıflarına katılan ve gebeliğinin son trimestrinde olan (36-40. haftasında olan) 100 gebe kadın katılmıştır. Literatüre dayanarak hazırlanan veri toplama formu araştırmacılar tarafından katılımcılarla Şubat-Mayıs 2012 tarihlerinde yüz yüze görüşülerek doldurulmuştur. Bulgular: Araştırmaya katılan kadınların %30,0’unun tetanoz aşısı olmadıkları tespit edildi. Kadınların gebeliklerinde tetanoz aşısı yaptırmama nedenleri ise sırasıyla üşengeçlik/ihmal (%40,0), doktorun tavsiye etmemesi (%30,0), bilgisizlik (%20,0) ve bebeğe zarar gelir endişesiydi (%10,0). Yaş, eğitim düzeyi, meslek, eşin eğitim düzeyi, gelir düzeyi, telefon ile aşının hatırlatılması, doğum öncesi bakım ve doğum öncesi eğitim alma durumu ile tetanoza karşı aşılanma durumu arasında anlamlı bir ilişki saptanmazken (p>0,05), aşı kartının olması durumu ile tetanoza karşı aşılanma durumu arasındaki ilişki istatistiksel olarak anlamlı bulundu (p=0,009). Sonuç: Tetanoza karşı aşılanmayı teşvik etmek amacıyla gebe kadınlara aşı kartı ve her bir gebeye özel aşılanmaya ilişkin destekleyici eğitim ve danışmanlık verilmesi sonucuna varılmıştır.
Objective: The aim of the study is to examine the frequency of tetanus immunization of pregnant women attending to the childbirth preparation classes and affecting factors. Methods: One hundred pregnant women in the last trimester of their pregnancy (36th-40th week of their pregnancy) who attended to the child birth preparation classes in Hittit University Training and Research Hospital have participated in this study. The data have been collected by researchers with face to face interviews using a questionnaire which has been prepared by the researchers based on the literature. Results: We found that 30.0% of pregnant women were not vaccinated against tetanus. Reasons for not being vaccinated during pregnancy were respectively indolence/negligence (40.0%), no recommendation by the doctor (30.0%), ignorance (20.0%) and concern for baby coming to harm (10.0%). There was no statistically significant relation between tetanus vaccination and age, education level, occupation, spouse’s education level, income level, reminding for vaccination by phone, antenatal care and antenatal education (p>0.05). Whereas, we found a statistically significant relation between having tetanus vaccination card and the status of tetanus vaccination (p =0.009). Conclusion: We concluded that each pregnant woman should be given vaccination card and supporting training and counselling for vaccination against tetanus.

7.
Variköz venleri olan hasta yönetimi: Aile hekimleri ne kadar içinde?
Management of the patients with varicose veins: At which extend do family physicians involve in it?
Raziye Şule Gümüştakım, Muhteşem Erol Yayla, Onur Sürmeligöz, Erdinç Yavuz, Emrah Kırımlı, Selami Doğan
doi: 10.15511/tahd.15.02090  Sayfalar 90 - 96
Amaç: Bu çalışmanın amacı herhangi bir nedenle aile hekimlerine başvuran ve variköz venleri olduğu saptanan hastaların klinik ve sosyodemografik özelliklerini tanımlayarak, birinci basamakta variköz ven yönetiminin kapsamını belirlemektir. Yöntem: Tanımlayıcı desendeki bu araştırmaya Eylül 2013 - Ocak 2014 tarihleri arasında Türkiye’nin farklı bölgelerindeki beş aile sağlığı merkezi ve bir ilçe entegre hastanesindeki birer aile hekimliği birimine başvuran, daha önce variköz ven tanısı konmuş ya da başvuru sırasında saptanan her yaştan 103 hasta alınmıştır. Hasta bilgileri 19 soruluk bir veri toplama formunun araştırmacılar tarafından hastalarla yüz yüze görüşerek doldurulmasıyla elde edilmiştir. Bulgular: Yaş ortalaması 55,0±14,7 (21-89 yaş arası) olan hastaların 26’sı (%25,2) erkek, 77’si (%74,8) kadındı. Hastaların tamamında variköz ven tanısı daha önce bir kalp-damar cerrahı tarafından konmuştu. Reçete yazdırma dışında variköz venler için aile hekimine kontrole gidilmemekteydi. Başvuru sırasında en sık ifade edilen yakınmalar bacakta ağrı (%93,2) ve bacakta şişlik (%75,2) idi. Variköz venlerin yanı sıra hastaların %36,8’inde hipertansiyon ve %20,3’ünde diyabet vardı. En sık saflaştırılmış mikronize flavonoid fraksiyonu (%23,3) ve kalsiyum besilat (%17,5) kullanan hastaların %47,6’sı hiç varis çorabı kullanmamıştı. Yaş arttıkça hastalarda daha çok yakınma görülürken (p=0,02), kontrole gitme sıklığı azalmaktaydı (p=0,004). Ayakta ağrı yakınması kadınlarda daha yaygındı (p=0,005). Daha eğitimli olanlar daha sık kontrole gitmekte (p=0,01) ve ilkokul mezunlarında (p=0,02) ve ev hanımlarında (p=0,01) başvuru sırasında daha çok yakınma görülmekteydi. Sonuç: Çalışma bölgelerinde variköz venlerin birinci basamaktaki yönetimi yetersizdir. Hastalık tanısı özgül dal uzmanlarınca konmaktadır ve hastalar birinci basamağı reçete yineleme amacıyla kullanmaktadır. Variköz venler kadınlarda erkeklere göre üç kat daha fazla görülmektedir. Yaşla birlikte öznel yakınmalar artmakta, ancak hekime kontrole gitme sıklığı azalmaktadır.
Objective: Aim of this study is to define the clinical and sociodemographic characteristics of the patients with varicose veins who have applied to their family physicians for any reason and to determine the scope of varicose vein management in primary care. Methods: This descriptive study has been conducted in six family health units settled in five family health centres and one integrated district hospital from different regions of Turkey between September 2013 and January 2014. One hundred and three patients of all ages who have applied to these units and have previously diagnosed as varicose vein or detected during current encounter have been included in the study. Patients’ data have been collected by the researchers with face to face interviews using a questionnaire of 19 questions. Results: Mean age of the patients was 55.0±14.7 (interval, 21-89 years); 74.8% of them were female and 25.2% male. All the patients were previously diagnosed as varicose veins by a cardiovascular surgeon. None of the patients had a control visit to family physicians except for getting prescription. The most common reasons for encounter were pain in the leg (93.2%) and swelling in the leg (75.2%). In addition to varicose veins 36.8% of patients had hypertension and 20.3% diabetes. The most commonly used drugs were purified micronized flavonoid fraction (23.3%) and calcium besilat (17.5%); 47.6% of the patients never used compression socks. As the age increased the patients had more complaints (p=0.02) and the frequency of control visits decreased (p=0.004). Foot pain was more common in women than in men (p=0.005). The more educated patients had more control visits (p=0.01) and housewives (p=0.01) and those graduated from primary school (p=0.02) had more complaints. Conclusion: Varicose vein management in primary care in the study area is not sufficient. All the varicose veins are diagnosed by specialists from the related branch of medicine and the patients use primary care facilities for getting prescription only. Varicose veins are seen in women three times more prevalent than in men. As the age increases the complaints of patients increase as well but the frequency of control visits decreases.

8.
Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Tıp Fakültesi öğrencilerinde duygusal zeka ve empati ilişkisi
Relation of emotional intelligence and emphaty among medical students in Muğla Sıtkı Koçman University
Emine Neşe Yeniçeri, Ece Yıldız, Ayşe Seydaoğulları, Samet Güleç, Esin Sakallı Çetin, Ercan Baldemir
doi: 10.15511/tahd.15.02099  Sayfalar 99 - 107
Amaç: Tıp eğitimi açısından son yıllarda bilişsel beceriler kadar, iletişim becerileri, kişilerarası yeterlilik ve empati gibi bilişsel olmayan beceriler giderek önem kazanmaya başlamıştır. Hastalarla olan iletişimde duyguları anlama ve yönetme becerisinin önemli olduğu düşünüldüğünde hekimlerden duygusal zekalarının ve empati yeteneklerinin yüksek olması beklenmektedir. Aynı zamanda duygusal zeka sayesinde sağlık bakımı veren ekip üyeleri arasındaki olumlu etkileşim ve ilişkiler, sağlık bakım kalitesini de artırabilmektedir. Bu çalışmada Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Tıp Fakültesi dönem I, dönem II ve dönem III öğrencilerinin duygusal zekalarıyla empati eğilimleri arasındaki ilişkinin incelenmesi amaçlanmıştır. Yöntem: Araştırmada üç bölümden oluşan anket formu kulla-nılmıştır: Kişisel Bilgi Formu (Literatür ışığında araştırmacılar tarafından oluşturulmuştur). Reuven Bar-On’un geliştirdiği Acar F’nin Türkçeye uyarlayıp geçerlilik ve güvenilirlik çalışmasını yaptığı Bar-On Duygusal Zeka Ölçeği, Dökmen’in geliştirdiği Empatik Eğilim Ölçeği. Verilerin değerlendirilmesi SPSS 20.0 paket programında tanımlayıcı istatistikler, student t test, ANOVA ve korelasyon testleri kullanılarak yapılmıştır. Bulgular: Araştırmamıza 55’i (%45.8) kadın, 65’i (%54.2) erkek olmak üzere 120 öğrenci katılmıştır. Öğrencilerin duygusal zeka ölçeğinin kişisel beceri, kişilerarası beceri, uyumluluk, stresle baş etme , genel ruh hali alt boyutları ile empati düzeyleri arasında pozitif yönde anlamlı, orta düzeyde bir korelasyon saptanmıştır. Öğrencilerin duygusal zeka ölçeğinin kişisel beceri, kişilerarası beceri, uyumluluk, stresle baş etme, genel ruh hali alt boyutları ile empati düzeyleri arasında pozitif yönde anlamlı, orta düzeyde bir korelasyon saptanmıştır. Sonuç: Bilişsel olmayan beceriler öğrenilebilen becerilerdir. Tıp eğitiminde bu becerilere yönelik teorik ve uygulamalı eğitim programlarının oluşturulmasının önemli olduğu düşünülmektedir
Objective: In medical education recently, noncognitive skills such as communication skills, interpersonal competence and empathy started to have greater importance as much as cognitive skills, Considering the importance of having the ability to read and manage emotions, greater emotional intelligence and empathy levels are expected from physicians. Greater emotional intelligence could also improve health care quality by improving interactions and relations among members of the health care team. This study aimed to investigate the relation of emotional intelligence and empathy in Muğla Sıtkı Koçman University first, second and third year medical students. Methods: In this study, three different questionnaires are used: Personal Information Form, Bar-On Emotional Quotient Inventory. Empathic Tendency Inventory. Results: In our study 120 students were participated. 55 of them (%45.8) were female and 65 of them (%54.2) were male. The analyses of the data were obtained by using student t test, ANOVA and descriptive statistical tests in SPSS 20.0. A positive correlation is found between subscales of Emotional Quotient Inventory (Intrapersonal skills, interpersonal skills, adaptability, stress management and general mood) and empatic levels. Conclusion: Noncognitive skills are able to be learned. Developing both theoric and demonstrative educational programmes towards these skills are thought to be important.

9.
Rahatsızlanan çocuklar için sağlık hizmeti arama davranışları: Başvuru süresi ve etkileyen faktörler
Health care seeking behaviors for sick children: time span for seeking health care
Fulya Akpak, Nuri Seha Yüksel, Ayşegül Kabanlı, Tolga Günvar
doi: 10.15511/tahd.15.02108  Sayfalar 108 - 115
Amaç: Ebeveynlerin çocukları için sağlık hizmeti arama davranışı önemli farklılıklar göstermektedir. Hekime doğru zamanda başvurmama özellikle çocuk hastalarda önemli sorunlara neden olabilir. Bu çalışmanın amacı ebeveynlerin çocukları hastalandıklarında aile hekimine başvuru süreleri ve bunu etkileyen faktörlerin saptanmasıdır. Yöntem: Kesitsel, analitik desendeki çalışmada İzmir/BornovaAltındağ ilçesinde yer alan 3 aile hekimliği birimine kayıtlı 0-5 yaş arası 203 çocuk ile ilgili veriler, bakım verenler ile yüz yüze uygulanan bir anket aracılığı ile toplanmıştır. Ankette çocuk, bakım veren ve hane ile ilgili demografik verilerin toplandığı sorulara ek olarak şimdiki başvuru özelliklerini ve bakım verenin konu ile ilgili tutum ve davranışlarını araştıran sorular yer almaktadır. Bulgular: Başvuru süresi ortalama 4,0±5,3 gündü. Bakım verenlerin %59,6’sı hekime başvurmadan önce ilaç verdiklerini ifade etmişlerdi. Bakım verenlerin önemli bir kısmı soruna öncelikle evde çare aramakta, eğer hastalık geçmez veya ilerlerse hekime başvurmaktaydı. Ateş yakınması başvuru süresini anlamlı oranda kısaltmaktaydı (p<0,05). Sonuç: Belli bir yakınma için ilk kez başvuranlar, çocuklarında ateş yakınması bulunanlar ve bekleme nedenlerini ulaşılabilirlik kapsamında ifade edenler şimdiki rahatsızlık nedeniyle aile hekimine daha kısa sürede başvurmaktadırlar.
Objective: Healthcare seeking behavior of caregivers for their children greatly varies. Especially for children, not to seek healthcare when it is necessary may cause serious consequences. The aim of this study is to determine the time span for seeking healthcare for children and factors related with it. Methods: A cross-sectional / analytic design was chosen for the study. Participants were caregivers of 203 children registered to 3 family health units in İzmir / Bornova - Altındağ district. Data were collected via a questionnaire consisting of questions about demographic characteristics of children, caregivers and household as well as questions about the characteristics of current encounter and attitudes and behaviors of caregivers. Questionnaire was applied face to face. Results: Average time for seeking health care was 4.0±5.3 days. 59.6% of caregivers stated that they gave medicine at home before coming to the doctor. Majority of the caregivers firstly tried to treat illness at home and sought for healthcare if symptoms did not regress or they progress. Fever significantly shortened admission time. Conclusion: Caregivers who applied first time for a given complaint, those whose children have fever and those who state accessibility as a cause of waiting for seeing doctor go to their family physicians in a shorter time for children’s current.

OLGU SUNUMU
10.
Sigara içmeyle ilişkili nadir bir olgu: Siyah dil gelişimi
Smoking associated a rare case: Black tongue formation
Nisa Çetin Kargın, Kamile Marakoğlu
doi: 10.15511/tahd.15.02112  Sayfalar 112 - 113
Siyah kıllı dil, dilin dorsal yüzünde filiform papilla hipertrofisi ve aşırı keratin birikimiyle karakterize benign bir durum olup, dilin üzerinde saça benzer bir görünüm oluşturabilmektedir. Etiyopatogenezi net olmamakla birlikte sigara, kötü oral hijyen, alkol kullanımı, virüsler, radyasyon ve bazı ilaçlar etiyolojide suçlanmıştır. Bu makalede, aşırı sigara içimine bağlı antiasit kullanımının tetiklediği düşünülen siyah kıllı dil olgusu sunulmuştur. Hastaya tedavide sigarayı bırakması, oral klorheksidin içeren gargara kullanması, dilini fırçalayarak temizlemesi önerilmiştir.
Black hairy tongue is an acquired benign disorder characterized by an abnormal hairy coating on the dorsal surface of the tongue. The etiology is unclear, however the disorder has been triggered with numerous predisposing conditions such as smoking, bad oral hygiene, alcohol, radiation, the use of steroid and antibiotics. In this article, hairy tongue which was thought to be caused by heavy smoking was reviewed. He was suggested to quit smoking, to use oral chlorhexidine solution, to brush dorsal surface of tongue.

11.
Defin ruhsatı düzenlemede adli boyut: Bir feth-i kabir otopsi olgusu
Judicial aspects of death certification: an exhumation autopsy case.
Murat Nihat Arslan, Fatih Abalı, Burcu Yasemin Özbek, İbrahim Üzün
doi: 10.15511/tahd.15.02114  Sayfalar 114 - 118
Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’nun ilgili maddesince hiçbir ceset ölü muayenesi yapılmadan defnedilemez. Ölü muayenesi ölüm vakasının olduğu yerdeki belediye tabibi ve-ya hükümet tabibi tarafından yapılmaktadır. Ölüm üzerinde şüphe duyulması halinde 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (CMK) 86. Maddesine göre bir hekim görevlendirilerek Cumhuriyet savcısının huzurunda yapılan ö-lünün adli muayenesinde, ölüm zamanı ve ölüm nedenini belirlemek için tüm tıbbi belirtiler ve bulgular saptanır ve buna göre otopsi yapılıp yapılmayacağı kararı verilir. Otopsi aynı kanunun 87. Maddesine göre Cumhuriyet savcısının huzurunda biri adlî tıp, diğeri patoloji uzmanı veya diğer dallardan birisinin mensubu veya pratisyen iki hekim tarafından yapılır. Evinde aniden öldüğü bildirilen 86 yaşında erkek olgunun ölü muayenesi işlemi evinde yatağında yapılarak ölüm sebebi kronik obstrüktif akciğer hastalığı ve Alzheimer hastalığı olarak belirtilmiş ve defninde bir sakınca olmadığı kararına varılarak defnedilmiştir. Ölümünden dört gün sonra gelen bir ihbar üzerine ölüm üzerinde şüphe olduğu ortaya çıkmış ancak feth-i kabir işlemi yaklaşık 16 ay sonra gerçekleştirilerek otopsisi yapılmıştır. Yapılan otopsi işleminde travmatik orijinli ölümü düşündürecek bulgular saptanmış olup, ölüm sebebi genel beden travmasına bağlanmıştır. Olgumuz üzerinden bir ölüm meydana geldiğinde ölüm kararının alınması, ölüm sebebinin belirlenmesi, şüpheli ölümlerin ayırt edilmesi ve bunların adli sürece yansıması ile adli amaçlı ölü muayenesi işleminin kimler tarafından ve ne şekilde yapılması gerektiği ve karşılaşılabilecek sorunlar tartışılmıştır.
According to the related article of Turkish Public Health Law, no corpse could be buried without external examination. External examination would be performed by local municipality physician or by family physician. If there is any suspicion about the manner of death, according to the 86th article of Turkish Penal Procedure Law, this examination shall be conducted in presence of the public prosecutor by a medical doctor who has been appointed for this purpose. During the postmortem legal examinations, medical indications, time of death and all diagnosis in order to clarify the cause of death shall be determined. If the cause, manner and time of death is still not clear after postmortem examination, autopsy is mandatory. According to the 87th Article of Turkish Penal Procedure Law autopsy shall be conducted in the presence of the public prosecutor by two medical doctors, one of them being a coroner, the other an expert from the field of pathology or an expert of other branches, or a general practitioner. A 86 year old male was announced to be died suddenly at his house and postmortem examination performed in his bed. Cause of death was determined as chronic obstructive pulmonary disease and Alzheimer’s disease by family physician, and then body was buried without delay. Four days after the burial, a suspicion arose about his death with a notification of an anonymous witness. Exhumation was performed 16 months after this notification. There were traumatic skeletal lesions in the autopsy and cause of death was determined as general body trauma. With this case report we discussed about procedure of announcement of death, determination of cause of death at postmortem external examination, differentiating natural deaths and suspicious deaths at postmortem external examination and reflection of these topics on investigation process; and also discussed about the procedure of postmortem external examination.

12.
Nedeni bilinmeyen ateşle gelen tip 2 diyabetli bir hastada Bacteroides fragilis etkenli piyojenik karaciğer apsesi
Pyogenic liver abscess caused by Bacteroides fragilis in a type 2 diabetes patient presenting with fever of unknown origin
Ahmet Ünal, Serkan Öncü, Okay Başak
doi: 10.15511/tahd.15.02119  Sayfalar 119 - 122
Piyojenik karaciğer apsesi olan hastalar sıklıkla nedeni bilinmeyen ateşle acil servislere başvurmaktadırlar. Piyojenik karaciğer apsesi diyabetin, genellikle 50 yaşın üzerinde görülen nadir komplikasyonlarından biridir. Bu raporda nedeni bilinmeyen ateş yakınması nedeniyle değerlendirme sürecinde diyabet ve Bacteroides fragilis nedenli karaciğer apsesi saptanan 60 yaşında bir erkek hasta sunuyoruz.
Patients with pyogenic liver abscess often present to the emergency department with fever of unknown origin. Pyogenic liver abscess is a rare complication of diabetes, usually seen in adults greater than 50 years old. In this report, we describe a 60-year-old male patient found to have type 2 diabetes and a pyogenic liver abscess caused by Bacteroides fragilis in the process of evaluation for fever of unknown origin.

LookUs & Online Makale